KAYABAŞI

Ceza Mahkemesi Kararlarının Disiplin Cezalarına Etkisi

Ceza Mahkemesi Kararlarının Disiplin Cezalarına Etkisi
Ceza Mahkemesi Kararlarının Disiplin Cezalarına Etkisi

Kamu personeli hakkında açılan disiplin soruşturmalarında özellikle isnat edilen eylem TCK kapsamında bir suç teşkil ediyorsa aynı zamanda asliye ceza yada ağır ceza mahkemesinde aynı eylem nedeniyle kamu personeli yargılanmakta, disiplin soruşturması sonucunda da bu yargılamadan bağımsız olarak disiplin cezası tesis edilebilmektedir. Asliye /ağır cezada yargılanıldığı durumlarda genellikle isnat edilen eylem ağır olduğundan disiplin soruşturması sonucunda da devlet memurluğundan çıkarılma cezası tesis edilebilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2020 yılı sonunda verdiği bazı kararlar sonucu artık ceza yargılaması sonucunun dikkate alınması gerektiği ve 657 sayılı Kanunun 131. Maddesinin zımnen mülga olduğu görülmektedir. 

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 131. Maddesine göre “Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.”  denilmektedir. Ancak bu ifadeden ceza mahkemesi kararının dikkate alınmayacağı sonucunu çıkarmamak gerekir. Bu konuda Danıştay daireleri arasında bir görüş birliği bulunmamakta ise de, ceza mahkemesince verilen kararın fiilin sabit olup olmaması yönüyle disiplin mercileri tarafından da dikkate alınması gerektiği kuskusuzdur.

 

657 sayılı Kanunun 131.maddesinin 2.fıkrasında yer alan düzenlemede; adli süreç ve cezalarla disiplin süreç ve cezalarının birbirlerini etkilemeyeceği, her iki sürecin birbirinden bağımsız olduğu, memur hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya verilmemesinin disiplin cezasının tatbikine engel olmayacağı öngörülmüştür. Bu fıkrada; adli yönden verilen kararlar yönünden hiçbir ayırım gözetilmeksizin disiplin cezalarının bağımsız olarak verilebileceği düzenlenmişse de, memur hakkında yürütülen ceza yargılaması neticesinde isnada konu suçu işlemedigi veya suçun yargılanan memur tarafından işlenmediğinin anlaşılması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile beraat kararlarının disiplin soruşturması ve kovuşturmasında dikkate alınmaması mümkün değildir. Çünkü burada memurun isnada konu eylemi gerçekleştirmediği veya eylemin o memur tarafından işlenmediği '' maddi olgu '' olarak sabit hale gelmektedir. Bu durumda; ceza yargılamasında '' maddi olgu '' olarak tespit edilen hususun gözardı edilmesi ve memurun isnada konu eylemi gerçekleştirdiğinin kabulü ile hakkında disiplin cezası verilmesi mümkün değildir.

 

Anayasa Mahkemesince masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahisle verdiği bazı kararlarda (201371503, 2013/2091, 2014/682) ceza mahkemesi kararının dikkate alınmaması adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmekte olup, ayrıca bazı kararlarda ise esaslı iddia niteliğindeki diğer mahkeme kararlarının değerlendirilmemesi (2017/38342) gerekçeli karar hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir.

 

Son olarak Anayasa Mahkemesi, 20.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan (2016/13566) kararında doktrin ve Danıştay daireleri arasındaki tartışmaya son noktayı koymuştur. Yüksek Mahkeme kararında;

"Somut olayda basvurucunun ihlal iddiası, devlet memurlugundan çıkarma isleminin iptali istemiyle açtıgı davada çıkarma islemine konu eylem nedeniyle yapılan ceza yargılamasında beraat kararı verilmesine karsın Idare Mahkemesince eylemin sabit görülerek islemin hukuka uygun bulunmasına iliskindir. Gerek Mahkeme kararında gerekse disiplin makamlarının islemlerinde beraat kararı ile sonuçlanan ceza yargılamasına konu eylemlerle ilgili olarak degerlendirme yapıldıgı gözlemlenmektedir. Bu degerlendirmeler -herhangi bir ihlale yol açıp açmadıkları hususu asagıda degerlendirilecek olmakla birlikte- disiplin isleminin denetlendigi yargı süreci ile ceza yargılaması arasında baglantının bulundugu sonucuna ulasılması bakımından yeterli görülmüstür. Bu baglamda masumiyet karinesinin sagladıgı güvencenin ikinci yönünün devreye girdigi somut basvuruda Anayasa'nın 36. ve 38. Maddelerinin uygulanabilecegi sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözlesme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldıgı, bir baska ifadeyle basvurunun Anayasa ve Sözlesme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmaktadır

55. Disiplin suçuna ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı oldugu hâllerde disiplin sorusturmasıyla ilgili uyusmazlıklara bakan idari mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulastıgı kanaate saygı göstermesi ve bunu sorgulayacak ifadeler kullanmaması beklenir. Aksi takdirde kisinin ceza mahkemesinde beraat etmis olmasının bir anlamı kalmaz. Bu bakımdan idari mahkemeler dâhil devletin diger otoritelerinin beraat kararından süphe duyulmasına yol açacak biçimde hareket etmekten kaçınmaları gerekir (benzer yönde degerlendirmeler için bkz. Barıs Bas, § 62) 

58. Kullanılan ifadelere bakıldıgında ceza mahkemesi kararında ulasılan sonucun tartısmaya açılmasının yanında kararı okuyanlarda basvurucunun üzerine atılı suçu isledigi izleniminin olusmasına sebebiyet verildigi görülmektedir. Bu durumda beraat kararı anlamsız hâle gelmis ve basvurucunun masumiyetine gölge düsürülmüs; öte yandan iki yargı kolu arasında basvurucunun gizliligin ihlali suçunu isleyip islemedigiyle ilgili olarak çeliskili kararların ortaya çıkmasına sebep olunmustur. Dolayısıyla masumiyet karinesinin ikinci boyutu ihlal edilmistir (benzer yönde degerlendirmeler için bkz. Barıs Bas, § 65). 

59. Ayrıca Ceza Mahkemesinin ulastıgı kanaatin isabetli olmadıgının veya hatalı oldugunun düsünülmesinin, Idare Mahkemesinin basvurucunun masumiyetine saygı gösterme yükümlülügünü ortadan kaldırmadıgı vurgulanmalıdır. Ceza Mahkemesi kararındaki isabetsizlik masumiyet karinesine istisna getirilmesini gerektiren bir durum degildir. Masumiyet karinesine saygı gösterilmesindeki kamusal yarar, bazı durumlarda haksızlık teskil eden fiili isleyenin disiplin yönünden yaptırımsız kalmasını bile haklılastıracak derecede önemlidir (benzer yönde degerlendirmeler için bkz. Barış Bas, § 66).

 

cümlelerine yer verilerek ceza mahkemesince ulaşılan sonucun aksine çağrışım yapacak herhangi bir kararın masumiyet karinesinin ihlali anlamına geldiğini açıkça vurgulamaktadır.

 

Yüksek Mahkeme, 2016/10891 sayılı dosyada da daha da geniş bir yorum yaparak;

"32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sagladıgı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu kisi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir baska ifadeyle kisinin ceza gerektiren bir suçla itham edildigi (suç isnadı altında oldugu) sürece iliskin olup suçlu olduguna dair hüküm tesis edilene kadar kisinin suçlulugu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı degildir. Güvence aynı zamanda diger tüm idari ve adli makamların da islem ve kararlarında, suçlulugu hükmen sabit oluncaya kadar kisinin suçlu oldugu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında degil ceza yargılaması ile es zamanlı olarak yürütülen diger hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir(Galip Sahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dısında bir hüküm kuruldugunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kisinin masumiyetinden süphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kisinin suçlu oldugu izlenimini uyandıracak islem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir

...

41. Adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını asarak kisiyi suçlu ilan etmesi veya bu baglamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin saglanıp saglanmadıgının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak degerlendirilmesi gerekir (Galip Sahin, § 48; M.I., B. No: 2012/1268, 30/12/2014, § 50). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem tasır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Kamu makamlarının islem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından suçlu bulunmamıs bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleri gerekmektedir

45. Mahkeme kararının (bkz. § 15) incelenmesinden basvurucuya disiplin cezası verilmesinin salt ceza davasına dayanmadıgı, ceza yargılamasında kullanılan deliller gözönünde bulundurularak ancak ceza yargılamasından ayrı olarak disiplin hukuku çerçevesinde durumunun degerlendirildigi, disiplin cezası verilmesine iliskin islemin Mahkemece hukuka uygun bulunarak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.

46. Bununla birlikte mahkeme kararının gerekçesinde kullanılan "belgede sahtecilik suçundan suçlu bulunarak hüküm giymis olması" ifadesi, ceza yargılaması sonucunda basvurucu hakkında verilen HAGB kararının cezai bir sorumluluk yükleyen nihai bir karar mahiyetinde olduğu algısına yol açmaktadır.

47. Ceza yargılaması sürecinde verilen kararın hem basvurucunun dava konusu ettigi idari islemin sebep unsurlarından biri hem de mahkeme kararının gerekçelerinden biri oldugu görülmüs ve Mahkemenin, basvurucu hakkındaki ceza yargılamasında verilen HAGB kararı sonucunda hüküm giydigi çıkarımında bulundugu degerlendirilmistir. Bu durumda Mahkemenin iptal davasına iliskin yargılama kapsamında kalan yetki sınırını, basvurucu hakkında es zamanlı olarak yürütülen ceza yargılamasında verilen kararın sonucuna iliskin tespitiyle masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde astığı görülmektedir.

48. Dolayısıyla basvuruya konu mahkeme kararında basvurucunun suçlu olduguna yönelik bir ithamın oldugu görüldügünden bireysel basvuruya konu edilen mahkeme kararında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.

 

şeklindeki gerekçe ile ceza yargılaması sonucu verilecek HAGB (hükmün açıklanmasının geri bırakılması) kararının bile disiplin soruşturmasında dikkate alınamayacağını ve bu cezaya dayanılarak disiplin cezası tesis edilemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. 

 

Bu iki karar ile artık 657 sayılı Kanunun 131. maddesi zımnen mülga olmuştur. Disiplin amirleri ve disiplin kurulları asliye/ağır ceza mahkemesi kararlarını yok sayamayacakları gibi   "ceza mahkemesince ulaşılan sonucun aksine çağrışım yapacak herhangi bir karar"a imza atamayacaklar, disiplin cezası veremeyeceklerdir.Beraat kararlarında olduğu gibi HAGB kararlarında da aynı hukuki durumun geçerli olduğunu söylemek mümkündür.

                                                                                                                                                                                                                    Av. Sadi KAYABAŞI


 

Paylaş:
Son Blog Yazıları
25 Eylül 2024 Çarşamba
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile 5434 sayılı Emekli SandığıKanunu'nun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, kamu tüzel kişiliğine sahip Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, hiç bir işleme gerek kalmaksızın, bu Kanun'un yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte, 1. maddeye dayan...
23 Eylül 2024 Pazartesi
6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usülü Hakkında Kanun'un 37. maddesinde:"Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir./Hususi kanunlarındaödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göreyapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde öden...
16 Eylül 2024 Pazartesi
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 3-e bendinde: "Katılımcı: OSB’lerde, bir işletmeninkurulması için parsel tahsisi veya satışı yapılanlar ile maliki bulunduğu parselde üretimde bulunan veyabulunmayı taahhüt eden ve bu Kanunun amacına uygun faaliyet gösteren gerçek veya tüzel kişi ile f...