3194 sayılı İmar Kanunu'nun 30. maddesinde; yapının
kullanılabilmesi yapı kullanma izin belgesinin alınmasının mecburi olduğu, 31.
maddesinde ise; kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapıların izin alınıncaya
kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden
faydalandırılmayacakları belirtilmiştir.
03.07.2017 tarih ve 30113 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nin "Tanımlar" başlıklı 4.
maddesinde Yapı kullanma izin belgesi: "Yapının ruhsat eki projelerine
uygun olarak tamamlandığını gösteren, yapının kullanımına izin veren onaylı
belgeyi ifade eder." şeklinde tanımlanmıştır.
3194 sayılı Kanuna eklenen ve kamuoyunda imar
barışı olarak bilinen Geçici 16. Madde
ile ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve
imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar
için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara
31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine
getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı
Kayıt Belgesi verileceği düzenlenmiş, yapı kayıt belgesinin yapının
kullanım amacına yönelik olduğu, Yapı
Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait
olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz
bağlanabileceği, Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca
alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezalarının iptal
edileceği, Yapı Kayıt Belgesinin yapının
yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olduğu
yasal düzenlemeye altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere; İmar Barışından faydalanan yapılar için verilen "Yapı Kayıt Belgesi" yapıyı imar mevzuatı açısından ruhsatlı bir yapı gibi yasal hale getirdiği gibi, yapı kullanma izin belgesi bulunan bir yapının sağladığı tüm hakları da sağlamaktadır.Mevzuat bu şekilde olmasına rağmen maalesef uygulama bu şekilde değildir.
Yapı kayıt belgesi almak isteyen ruhsatsız yapı sahipleri,
bedellerini ödeyerek yapı kayıt belgelerini almışlar, ancak daha sonra başta
belediyeler olmak üzere diğer kamu kurumları tarafından yapı kayıt belgelerinin
ciddiye alınmadığını görünce idari yargıya başvurmak zorunda kalmışlardır.
Herşeyden önce vurgulanması gereken husus, binlerle kaçak yapının
yapı kayıt belgesi ile imar hukuku yönüyle legal hale gelmesine rağmen, yapı
kayıt belgesi alınan yapılar ile imar planları arasındaki uyumsuzluktur. İmar
planında park, yeşil alan, yol, rekreasyon alanı, ibadet alanı, eğitim alanı vb
olarak ayrılan yerlerde bulunan ruhsatsız yapılar yapı kayıt belgesi ile legal
hale gelmiş ise de, ilgili belediyelerce imar planı değişikliğine
gidilmediğinden başta kat mülkiyeti olmak üzere birçok konuda sorun
yaşanmaktadır.
Uygulamada yaşanan diğer bir sıkıntı da yapı kayıt belgesine üvey
evlat muamelesi yapılmasıdır. Kronolojik olarak Çevre Ve Şehircilik Bakanlığının
genelgelerine bakıldığından hemen göze çarpan bu husus, belediyelerde daha
fazla göze çarpmaktadır. Yapılan bu uygulama ile de vatandaş gözünde İmar
barışı kanunu olarak da bilinen Geçici 16.Madde düzenlemesi ile devletin adeta
parayı alarak kaçtığı, yapı kayıt belgesi sahiplerine hukuki hiçbir güvence
tanımadığı algısını yerleştirmiştir.
Benzer düşüncelerin açılan idari davalarda idari yargı kararlarına
da zaman zaman yansıdığı, Çevre Bakanlığının rotayı düzeltmesi gibi idari yargı
merciilerinin de üvey evlat muamelesini bırakarak yapı kayıt belgesine artık
hukuki bir evrak gözüyle bakmaya başladıklarını görmekteyiz. Nitekim İstanbul Bölge
İdare Mahkemesi 5. İdare Dava Dairesinin yeni tarihli bir kararında da “yapı
kayıt belgesi verilmiş ve yapı kullanma izni bulunmayan yapılara; mezkur belge
ile yapı kullanma izni verilmiş yapılara tanınmış haklar tanınmaktadır”
denilerek topu taca atmak yerine yapı kayıt belgesinin hukuki güvencesine vurgu
yapılmıştır.
Kural koyucuların keyfî kurallar koyamaması, bir takım kaidelere
uygun işlemler tesis etmelerinin zorunlu olması ve sadece kuralların
uygulandığı kişilerin değil, kural koyucuların kendilerinin de kaidelere bağlı
ve uygun hareket etmelerini ifade eden hukuk devletinin unsurlarından birisi
de, kazanılmış hak ilkesinin varlığının kabul edilmesi ve bu ilkeye uygun
hareket edilmesi gerekliliğidir. Danıştay 6. Dairesi’nin E: 2002/4406,
K:2004/578 Sayılı Kararı ile 2003/6430,sayılı kararlarında imar hukukunda
kazanılmış hak kavramına değinilmiş olup, yapı kayıt belgesinin kazanılmış hak
olarak kabul edilip edilmeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 23.10.2008 tarihli 2005/1721 E. 2008/1837 K. Sayılı kararı imar hukukunda kazanılmış hak analizinin hangi perspektifle yapılacağının belirlenmesi açısından son derece önemli bir içtihattır. Bu kararda; “Kazanılmış hakların korunması Hukuk Devleti ilkesinin bir gereği olup, İdare Hukukunda kazanılmış hak sorununun çözümünde, hukuki güvenlik ilkesi ile hukuka uygun idare arasındaki dengenin gözetilmesi zorunludur. İmar hukukunda kazanılmış haktan bahsedildiğinde, yürürlükteki imar planlarına duyulan güven ile daha sonra iptal edilen plan dolayısıyla korunması gereken kamu yaran, sağlıklı kentleşme, yargı kararlarının gereğini yerine getirme zorunluluğu birlikte değerlendirilmelidir. Olayda ise imar planı değişikliğinin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararının 10.11.1998 tarihinde verilmesine ve davacıya 25.12.1998 tarihinde yapı kullanma izni düzenlemesine karşın davalı idarece yapı bittikten sonra 1.11.2000 günlü işlemle inşaat ruhsatının iptal edildiği ve yapı tatil tutanağının 25.1.2001 tarihinde düzenlenerek yapının mühürlendiği anlaşıldığından davacının kazanılmış hakkının bulunduğunun kabulü zorunludur.” şeklinde bir açıklamaya yer verilmiş, imar davalarında müktesep hak değerlendirmesi yapılırken; yürürlükteki imar planlarına duyulan güven ile daha sonra iptal edilen plan dolayısıyla korunması gereken kamu yaran, sağlıklı kentleşme, yargı kararlarının gereğini yerine getirme zorunluluğu arasındaki dengenin gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yolu ile verdiği kararda
(2016/866):"Mülkiyet hakkına idari para cezası yoluyla yapılan müdahalede,
kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında bir adil dengenin
kurulması gerekmektedir. Bunun için de başvurucuların tutum ve davranışları ile
idari para cezasına neden olan eylem arasındaki illiyet bağı derece
mahkemelerince makul bir şekilde ortaya konulmalıdır." şeklindeki gerekçe
ile başvurucunun tutum ve davranışlarının dikkate alınacağına vurgu yapmıştır.
Yapı kayıt belgesinin kazanılmış hak olup olmadığı idari yargı
merciilerince uzun süre tartışılacağı gibi kanun ile verilen bir hakkın daha
sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığının idari işlemleri ile geri alınması da uzun
vadede tartışılacak gibidir. Zira, yapı kayıt belgesi şartları taşımadığından
bahisle bakanlık tarafından iptal edildiğinde yasama organı tarafından verilen
bir hakkın yürütme organınca idari bir işlemle geri alınması sözkonusu olmaktadır.Bu
tasarrufun da ne kadar hukuki olduğu diğer iptal sebepleri ile birlikte gündeme
gelecektir.
Sonuç olarak, imar barışı olarak bilinen Geçici 16. Madde düzenlemesi
ile hukuk alemine yapı kayıt belgesi olarak giren ve yapı kullanma izni yerine kullanılması
gereken idari işlem, bugüne kadar binlerce davaya konu olmuş, hukuki vasfı
tartışılmış, uygulamada yapı kullanma izni ile kıyaslanarak sorunlara yol
açılmış, imar barışındaki "barış" kelimesine uzak bir uygulamaya yol açmıştır.
Bundan sonra uygulayıcıların insafı ile idari yargı merciilerinin bakış açısı
ile şekillenecek olup, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar tartışmalara
konu olmaya devam edecektir.