Çevresel etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. Maddesinde Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları olarak tanımlanmış, bu süreç sonunda proje için "Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir", "Çevresel etki değerlendirmesi gereklidir", "Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı", "Çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı" verileceği düzenlenmiştir.
Çevreye etkisi olabilecek projeler için ilgililerin öncelikle ÇED sürecini takip ederek yukarıda yer verilen kararlardan birini almaları gerekmektedir.Alınan bu kararların da projeye başlandıktan sonra ilgililer tarafından dava konusu edilebileceği şüphesizdir.
ÇED kararları hakkında açılan idari davalarda projenin çevreye etkileri bakımından genellikle bilirkişi incelemesi yapılmakta, hazırlanan rapor üzerine ilk derece mahkemesi tarafından ret/iptal kararları verilmektedir. ÇED davalarına ilişkin kararların Danıştay tarafından sıklıkla bozulduğu görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yönüyle önüne gelen bu davalarda sıklıkla özel hayata saygı hakkının ihlali argümanını kullanarak ihlal kararı vermektedir.Yüksek Mahkemeye göre ( 2019/29604) ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatına saygı veya konutunu kullanım hakları arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı başvuru için yeterli olup, kararlarda çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülüklerinin daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulduğu vurgulandıktan sonra muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği belirtilmektedir.
2020/12802 sayılı dosyada "Somut başvuru açısından kamusal makamların başvurucu ve kamunun menfaatleri arasında adil bir denge tesis edip etmediklerinin belirlenmesi hususunda önemlidir. Ancak bu bağlamda yapılan inceleme neticesinde başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediği görülmüştür. Mahkemenin bilirkişi raporundan hareketle ortaya koyduğu inceleme ve gerekçesinin ise sınırlı olduğu, bu yönüyle başvurucunun belirli iddialarına doğrudan bir cevap vermediği, başvurucunun bu iddialarının yargı mercileri önünde gerektiği gibi değerlendirilmesi imkânını elde edemediği görülmüştür.
20. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmediği ve özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği değerlendirilmiştir." gerekçesiyle eksik inceleme ve değerlendirme nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihllal edildiğine karar verilmiştir.
2019/29604 sayılı dosyada ise;
"28. Derece mahkemelerinin, tesisin atık deposunun kullanılmadığı ve mevcut atığın satılmak ya da depolanmak üzere sözleşmeler akdedildiği tespitleriyle yetindiği, alternatif atık değerlendirme ve depolama faaliyetlerinin çevresel etkileri, bu kapsamdaki önlem ve taahhütler bakımından bir araştırma yapmadığı anlaşılmıştır. Anılan hususların ÇED olumlu kararında yer alıp almadığı, yer alıyorsa ilgili mevzuata uygunluğu ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla ÇED olumlu kararlarının hukuka uygun olduğuna ve davaların reddine ilişkin kararların ilgili ve yeterli bir gerekçeye dayandığı söylenemez.
29. Bunun yanında ilk derece mahkemesinin 26/10/2018 tarihli kararında tesisin mevcut atık depolama alanının merkezine üç kilometreden daha az mesafede zeytinlik alanlar olduğu (tesisin güneydoğusunda 2.240 dekar) tespit edilmişken 14/11/2019 tarihli kararında tesis alanı ve çevresinde 3573 sayılı Kanun kapsamında ekonomik bütünlük içeren zeytinlik saha olarak nitelendirilebilecek alanların bulunmadığı ifade edilmiştir. İlk derece mahkemesi, önceki kararında yer verdiği tespitin aksi yönünde ulaştığı sonuca ilişkin bir değerlendirmede bulunmamış ve söz konusu çelişkiyi giderecek bir gerekçe ortaya koymamıştır.
30. Bu nedenle kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadığı, söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmediği, özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılmıştır." gerekçesiyle yine eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği kanaatine ulaşılmıştır.
Yüksek Mahkeme, bireysel başvuru davalarında sıklıkla kullandığı gerekçeli karar hakkı, etkili, başvuru hakkı, mahkemeye erişim hakkı vb usuli tartışmalara girmeden ÇED dosyalarında doğrudan özel hayata saygı hakkının ihlali sonucuna vararak esas hakkında görüşünü açık ve net olarak ortaya koymaktadır.Bariz bir şekilde eksik incelemeye dayalı olan ilk derece mahkemesi ve Danıştay kararlarının usule girilmeden bu şekilde eleştirilmesi Anayasa Mahkemesinin tercihi olmakla birlikte öncelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine vurgu yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.Çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatına saygı veya konutunu kullanım hakları arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı özel hayata saygı hakkını ilgilendirmekte ise de, uygulamada, davanın taraflarının genellikle tüzel kişiler olduğu (şirket, köy, odalar, dernekler vb) dikkate alındığında gerekçe olarak özel hayata saygı yerine adil yargılanma hakkına vurgu yapılmasının muhakeme usulü yönüyle daha yerinde olacağı kuşkusuzdur.
Sonuç olarak, bireysel başvuru dosyalarında hangi anayasal hakkın ihlal edildiği konusunda tercih yapma yetkisi Anayasa Mahkemesinde olmakla birlikte, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği hallerde öncelikle bu hususa vurgu yapılarak akabinde ikincil anayasal haklara değinilmesi "gerekçeli karar hakkı" yönüyle daha hukuki olacaktır.
Av. Sadi KAYABAŞI