2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesinde; "Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler." hükmüne; yer verilmiş, 11. maddesinde; İzin alma, arıtma ve bertaraf etme yükümlülüğü, 12. Maddesinde "Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü", 13. Maddesinde "Tehlikeli kimyasallar ve atıklar", 14. Maddesidne "gürültü" düzenlenmiş, Kanunun 20. Madedsinde de yukarıda maddede belirtilen hususlara uymayanlara verilecek idari para cezaları ayrıntılı olarak yer almıştır.
Kabahatlere ilişkin genel ilkeleri, kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırım türleri ve sonuçlarını düzenleyen 5326 sayılı Kabahatler Kanununun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde; Kabahatler Kanununun; idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Kabahatler Kanununun 27. Maddesinde "İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir." kuralı yer almasına rağmen 2872 sayılı çevre Kanunda yer alan özel düzenleme nedeniyle çevre para cezalarına karşı 30 gün içinde idare mahkemesinde dava açılması gerekmektedir.
Kabahatler Kanunu genel kanun olduğu için tüm idari para cezaları gibi çevre para cezaları için de bu kanun uygulama alanı bulacak olup, kanunun temeli kanunilik ilkesi üzerine kurulmuştur. Kanunilik ilkesi ceza hukukunun “ana ilke ve özelliklerinden en başta geleni”dir ve ceza hukukunun temelini oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasa md. 38’de “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” hükmü ile koruma altına alınmıştır.Kanunilik ilkesinin kabahatler için de geçerli olması hukuki güvenliğin sağlanması açısından önem teşkil etmektedir; nitekim kabahat yaptırımları bireylerin temel hak ve özgürlüklerini sınırlandırmakta ve bu sebeple kabahat teşkil eden fiillerin önceden biliniyor olmaları gerekmektedir.Anayasa Mahkemesi de 23.5.2001 tarih ve E:2001/232, K:2001/89 sayılı kararında; “İdari para cezasının yasada belirtilmesi ve bunu uygulama yetkisinin idareye bırakıldığının açıkça yasada öngörülmesi gerekir.” demiştir.
Anayasa Mahkemesi idari para cezalarını mülkiyet hakkı kapsamında incelemekte ve mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük ilkeleri ile değerlendirmektedir.
Şüphesiz idari para cezalarında karşı açılan davalarda idarece tutulan tutanaklar ana delil olmakta ve bu tutanak üzerinden karar verilmektedir.
Yüksek Mahkeme ihlal kararlarında mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin orantılı olması gerektiğini ve hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili biçimde incelenmesinin müdahalenin orantılılığı bakımından büyük bir önem arz ettiğini sıklıkla vurgulamaktadır.
Kararlarda sulh ceza hakimliklerince bu çerçevede hiçbir değerlendirme yapılmadığı, adil yargılanma kapsamında mülkiyet hakkının korunmasına yönelik usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği ve dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiği vurgulanmaktadır.
AYM’ye göre idari para cezalarında temel yargılama sorunu, başvurucunun ileri sürdüğü ve dayanağı olan iddiaları hakkında araştırma yapılmadan kolluk tutanağının mutlak doğru kabul edilmesidir. Bir tarafta kamu görevlilerinin düzenlediği idari işlem niteliğinde tutanak ve yaptırım kararı, diğer tarafta ise tutanağın içeriğinin gerçekle bağdaşmadığına dair başvurucunun iddiası ve dayanak delilleri bulunmaktadır. O halde yargı merciince yapılması gereken; başvurucunun gösterdiği delillerin incelenmesi, maddi vakanın tespiti için gerekli araştırmanın yapılması ve bunun neticesinde hangi delile neden üstünlük tanındığı da açıklanarak karar verilmesidir. Bu incelemeler yapılmaksızın kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanağın mutlak doğru kabul edilmesi; itiraz yolundan beklenen faydayı sağlamayacağı gibi, başvurucuyu kamu otoritesi karşısında daha güçsüz hale getirecek ve böyle bir durum “silahların eşitliği” ilkesini ihlal edecektir.
Çevre para cezaları da genellikle idarece tutulan tutanaklar üzerine tesis edilmekte olup, bu tutanakların delil olma niteliği güçlü olduğundan tutanakta yer verilen tespitlerin gerçeğe aykırılığı yada usuli diğer nedenler ile para cezalarının kaldırılması talep edilecektir. Çoğu zaman verilen cezalar tipiklik kuralına aykırı olduğu gibi aynı fiil nedeniyle birkaç ceza verildiği de görüldüğünden bu cezalara idare mahkemelerince kaldırılmaktadır.
Ac. Sadi KAYABAŞI