2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesinde: "Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.” kuralına yer verilmektedir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. Maddesinde idarelerin, kanunlarla ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya (kanunda) belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilecekleri düzenlenmiş, 5. Maddesinde kamu yararı kararı verecek olan merciiler sayılmış, 7. Maddede kamulaştırmadan önce maliklerin tespit edileceği, taşınmaz bedelinin takdir edileceği, 8. Maddesinde ise satın alma usulünün öncelikle uygulanacağı kurala bağlanmıştır.Satın alma usulü ile malik ile anlaşılamaması halinde Kanunun 10. Maddesine göre kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil davası açılması öngörülmektedir.
Kamulaştırma Kanunu uyarınca kamu yararı kararı alınarak kamulaştırma yapılabileceği gibi, imar planlarında kamu yararı amacına özgülenerek de kamulaştırma yapılabilmektedir. Kanunun 6. maddesinin son fırkasında “Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir. İmar planına dayalı kamulaştırmalar ayrı bir makalemizde ele alınacak olup, bu yazımızda kamu yararı kararı üzerine yapılacak olan kamulaştırmalar hakkında bilgi verilecektir.
Kamulaştırma Kanununun 5. Maddesine göre kamu yararı kararı alındıktan sonra satın alma usulü ile malik ile anlaşılamaması halinde idare tarafından asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davacı açılmaktadır. Bu davada yapılacak tebligat üzerine kamu yararı kararının iptali için idari yargıda 30 gün içinde iptal davası açılarak kamu yararı kararının iptal edilmesi mümkündür. Asliye Hukuk Mahkemesi de idari yargıda açılacak olan davayı bekletici mesele yaparak yürütmeyi durdurma kararı verilip verilmediğini araştırmak zorundadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yel ve diğerleri/Türkiye (B. No: 28241/18, 13/7/2021) kararında acele kamulaştırma sürecinde, Bakanlar Kurulunun aciliyet kararı idari yargı mercilerince iptal edildiği hâlde adli yargı mercilerinin bu kararı dikkate almadan tescil kararı vermesinin kamulaştırma işlemini kanuni dayanaktan yoksun bıraktığını belirtmiştir.
AİHM, Sözleşme'nin 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesinde;
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." cümlelerine yer verilmektedir.
Kamulaştırma ve dayanağı olan kamu yararı kararları, mülkiyet hakkının özüne dokunan kararlar olup, ancak yargı denetimi ile gerçekten kamu yararı amacı taşıp taşımadıkları ortaya çıkabilecektir. Açılacak iptal davasında kamulaştırmanın ve kamu yararı kararının ihtiyaç unsusuru irdelenecek olup, yapılacak kamulaştırmada kamu yararı bulunmadığının tespiti halinde kamu yararı kararı iptal edilecektir.
Danıştay 6: Dairesinin 2011/7160 sayılı kararında kamulaştırmanın ihtiyaç unsuruna ve daha da önemlisi taşınmazın kamulaştırma zorunluluğunun olup olmadığına açıkça vurgu yapılmıştır. Kararda;
"Kamulaştırma veya taşınmaza el koyma, mülkiyet hakkına Devlet ya da kamu idarelerinin yaptığı bir müdahaledir. Bu yöntem ile mülkiyet hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Mülkiyet hakkından yoksun bırakan bir müdahalenin kabul edilebilmesi için hukuki olması, diğer bir anlatımla müdahalenin hukuki bir temele dayanması ve müdahalenin meşru bir amaca hizmet etmesi esastır.
5366 sayılı Kanun uyarınca kamulaştırma uygulamalarının gerçekleştirilmesi amacıyla yenileme alanı ilan edilen bir bölgeye yönelik olarak yenileme alanı ilanı sonrasında yenileme projesi hazırlanması ve anılan proje doğrultusunda imar planı değişikliklerinin yapılması, söz konusu projeler ve mevcut imar planlarında öngörülen kullanım kararları dikkate alınarak öngörülen kullanım kararları doğrultusunda uygulama işlemlerinin tesis edilmesi gerektiği açıktır.
Kamulaştırma işlemlerinin ise, imar planına ya da kamu yararı kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları görevleri yerine getirmek amacıyla ancak kamu yararı amacıyla tesis edilebileceği, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, bir alanın yenileme alanı ilan edilmesinin ve taşınmazın yenileme alanı içerisinde kalmasının tek başına kamulaştırma işlemi tesis edilmesine gerekçe olamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır....
Bu kapsamda, kamulaştırma işlemine dayanak olarak alınan yenileme projesinde konut, ticaret, turizm ve ofis gibi kullanımlar öngörüldüğünden, uyuşmazlığa konu taşınmaz için projede gösterilen kullanım kararının tespit edilerek taşınmazın kamulaştırılması zorunluluğunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, bu çerçevede kamulaştırılması işlemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda mahkemece herhangi bir irdeleme yapılmamıştır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde kamulaştırma işleminin hukuki denetiminin yapılması gerekirken, taşınmazların yenileme alanında kaldığından bahisle dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir." gerekçesiyle taşınmazın kamulaştırılması zorunluluğunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması vurgulanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi de 04.01.2022 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan bireysel başvuru kararında kamulaştırma ve kamu yararı kararına ilişkin önemli tespitlerde bulunmuştur.
Kararda ;
" 56. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarıyla ilgili olarak tesis edilen kamulaştırma kararından önce alınan bir kamu yararı kararı bulunmadığı gibi taşınmazların kamu hizmetine ayrıldığını gösteren onaylı uygulama imar planı da mevcut değildir. Bu sebeple başvurucu, taşınmazlarının kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanıp dayanmadığını kamulaştırma işleminden bağımsız olarak yargısal denetime tabi kılma imkânı elde edememiştir. Başvurucu, kamulaştırma işlemine karşı açtığı davada kamulaştırma işleminden önce kamu yararı kararı alınmadığı için kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür ancak Daire, yargılama devam ederken uygulama imar planının yürürlüğe girdiğini gözeterek davanın reddi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
57. Öte yandan Dairenin bozma kararında başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasında kamu yararı bulunup bulunmadığıyla ilgili olarak bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir. Uygulama imar planıyla kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar yönünden söz konusu taşınmazların kamu hizmetine ayrılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı meselesinin imar planına karşı açılacak bir davada incelenebileceği gözetildiğinde Dairenin başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının kamu yararına dayanıp dayanmadığını incelememesi makul karşılanabilir. Gelgelelim taşınmazın kamu hizmetine tahsisinde kamu yararı bulunmadığı iddiası yönünden yapılacak yargısal denetimin etkili olduğundan söz edilebilmesi için bunun kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce tamamlanması gerekir. Aksi takdirde kamu yararı kararına karşı yargı yolunun açık olmasının bir anlamı kalmaz.
58. Başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen de sanayi alanı olarak kullanılmasını öngören uygulama imar planı 14/3/2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başvurucunun söz konusu uygulama imar planına karşı dava açması teorik olarak mümkün olsa da böyle bir davanın kamulaştırma işlemine karşı açılan ve eldeki bireysel başvuruya konu davanın kesinleşmesinden önce karara bağlanacağı kuşkuludur. Ayrıca başvurucunun taşınmazlarının Asliye Hukuk Mahkemesinin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası sonucunda verdiği 27/2/2008 tarihli kararına istinaden TOKİ adına tescil edildiği de hatırlanmalıdır. Bu durumda başvurucunun taşınmazların kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanmadığı iddiasını taşınmazların mülkiyetini yitirdiği tarihten önce yargı mercilerine inceletmesi imkânsız hâle gelmiştir.
59. Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil kararının Dairenin 22/10/2013 tarihli ikinci bozma kararından önceki bir tarihte verilmiş olması sebebiyle bozma kararının kamu yararı kararının hukukiliğinin mülkiyetin yitirildiği tarihten önce incelenememesine kendi başına neden olmadığı düşünülebilir. Gerçekten başvurucu, taşınmazların mülkiyetini Dairenin ikinci bozma kararından çok önce yitirmiştir. Dolayısıyla Dairenin onama kararı vermesi hâlinde bile başvurucu, taşınmazların mülkiyetini kendiliğinden geri kazanmayacaktır. Ne var ki kamulaştırma işlemine karşı açılan davanın nihai olarak reddedilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına Anayasa'ya aykırı olarak yapılan müdahaleyle gerçekleşen ihlalin giderimi için yapabileceği muhtemel idari ve yargısal başvurulardaki başarı şansını düşürdüğü açıktır. Kamulaştırma işleminin 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen usule aykırı olarak kamu yararı kararı alınmadan tesis edildiğini tespit eden bir karardan sonra başvurucunun taşınmazlarının mülkiyetinin iadesi veya bunun yerine ikame olmak üzere tazminat ödenmesi yolunda yapacağı başvurularda başarı şansının yüksek olacağı izahtan varestedir.
60. Sonuç olarak başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen sanayi alanı olarak tahsis edilmesinde kamu yararı bulunup bulunmadığını, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce yargısal mercilere denetlettirememesi sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."
Şeklindeki gerekçe ile özetlenecek olursa;
-Kamu yarraı yada onaylı imar planı bulunmadan kamulaştırma yapılamayacağı,
-Uygulama imar planıyla kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar yönünden söz konusu taşınmazların kamu hizmetine ayrılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı meselesinin imar planına karşı açılacak bir davada incelenebileceği,
-Bu davanın etkili olduğundan söz edilebilmesi için kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce tamamlanması gerektiği, aksi halde taşınmazın iadesi yada tazminat davalarının gündeme gelebileceğine vurgu yapılmaktadır.
Her ne sebeple yapılırsa yapılsın kamulaştırma için öncelikle kamu yararı kararı alınmalı, bu karara karşı da idari yargıda dava açarak ihtiyaç unsuru bulunup bulunmadığı ve taşınmazın kamulaştırma amacına özgülenmesinin hukuka uygun olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Aksi halde idarece asliye hukuk mahkemesince açılacak dava ile taşınmazın mülkiyeti kaybedilecek olup, yalnızca bedel yönüyle itirazda bulunulabilecektir. Bu nedenle kamu yararı kararına karşı dava açılması büyük önem arz etmektedir.
Av. Sadi KAYABAŞI