5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Meclis üyeliğinin sona ermesi “ kenar başlıklı 29. Maddesinde;
“Meclis üyeliği, ölüm ve istifa durumunda
kendiliğinden sona erer. Meclis üyeliğinden istifa dilekçesi belediye
başkanlığına verilir ve başkan tarafından meclisin bilgisine sunulur. Özürsüz
veya izinsiz olarak arka arkaya üç birleşim günü veya bir yıl içinde yapılan
toplantıların yarısına katılmayan üyenin üyeliğinin düşmesine, savunması
alındıktan sonra üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verilir. Belediye
meclisi üyeliğine seçilme yeterliğinin kaybedilmesi durumunda, valinin
bildirmesi üzerine Danıştay tarafından üyeliğin düşmesine karar verilir.”
Kuralına yer verilmektedir.
Belediye
meclis üyeliğinin ölüm ve istifa hallerinde sona ermesi halinde doğal bir sona
erme sözkonusu olduğundan idari uyuşmazlık çıkmamakta ise de, meclis tarafından
üyeliğin düşürülmesi yada seçilme yeterliliğinin kaybedildiğinden bahisle
Vali tarafından yapılan başvurular idari uyuşmazlıklara neden olmaktadır.
2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun "Seçilme
Yeterliliği" başlıklı 9. maddesinde; "2839 sayılı Milletvekili Seçimi
Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla,
yirmibeş yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel
meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir", "Adaylık"
başlıklı 10. maddesinde de," Anayasa ve kanunlarda yazılı şartlara uygun
olarak, seçilme yeterliliğine sahip olan her vatandaş bir siyasi parti
listesinden veya bağımsız olarak il genel meclisi üyeliğine, belediye başkanlığına
veya belediye meclisi üyeliğine adaylığını koyabilir."; 36. maddesinde
ise; bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 2839 sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu hükümlerinin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı, hükmüne
yer verilmiştir.
Seçilme yeterliliğine ilişkin uyuşmazlıklar adaylık
döneminde il ve ilçe seçim kurulları tarafından değerlendirildiğinden çok fazla
uyuşmazık sözkonusu olmamakla birlikte özelikle belediye meclis üyeliği ile
bağdaşmayan görevler sözkonsu olduğundan meclis üyeliğinin düşürülmesi gündeme
gelebilmektedir.
Danıştay 8. Dairesinin 2021/7212 sayılı
kararında Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 18. Maddesine atıf
yapılarak , milletvekili seçimlerinde aday olabilmek için siyasi partilerin il
ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyelerinin görevlerinden ayrılması şartı
getirildiği vurgulamış, kararın devamında da ;
“Yukarıya aktarılan mevzuat incelendiğinde, Anayasa
koyucu tarafından çekilmesi gereken hallerin (aday yeterliliği) seçilme
yeterliliği kapsamında görüldüğü; 2972 sayılı Yasanın 36. maddesindeki yollama
sebebiyle 2839 sayılı Kanunun 18. maddesinin uygulanacağı ve gerekçesinde de
belirlendiği üzere, milletvekili ve mahalli idare seçimlerine katılanların
seçimden belli bir süre önce görevlerinden ayrılmasının öngörülme sebebinin;
yürüttükleri görevler dikkate alındığında bu kişilerin sahip oldukları statüden
yararlanarak diğer adaylardan avantajlı konuma geçmeleri, seçmenler üzerinde
kendi yararlarına bir durum yaratmaları ve yürüttükleri görevden kaynaklanan
yetkilerini amacına aykırı kullanmalarının önlenmesi olduğu
değerlendirilmiştir.
Anayasa ve Kanun koyucu, seçimle gelinen görevlerin
öncelikli ve önemli bir kamu hizmeti olması nedeniyle yürütülen bazı
görevlerden bağımsız kılınmasını amaçlamıştır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi
için de, yürütülen görevden ayrılma sürecinin, adaylığa başvurmadan önce
başlaması gerektiği kabul edilmiştir.
Bu durumda, mevcut kuralların amacı ve öngörüsü bir bütün olarak dikkate
alındığında, gerek Anayasada gerek Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmede tanınmış ve güvence altına alınmış bir hakkın
kullanmasına yönelik olarak getirilen bu sınırlamanın, bu hakkın özüne aykırı
bir durum yaratmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bir başka anlatımla, seçilme
yeterliliği açısından, yürütülen bazı görevlerin niteliği dikkate alınarak, bu
görevlerden ayrılmadan aday olunamayacağı gibi, seçimle gelinen görevlerin
devamında da bu görevlerin yürütülemeyeceğine ilişkin olarak getirilen
kısıtlama, hukuk devleti ve demokratik toplum gereklerine uygun bulunmaktadır.
Sonuç olarak; belediye meclis üyesi seçildikten sonra, bu göreve aday olmaya
engel olan başka bir görevi de yürüttüğü anlaşılan …'nın belediye meclis
üyeliği seçilme yeterliğini sonradan kaybettiği açıktır.”
şeklindeki gerekçe ile siyasi parti ilçe başkanlığı
belediye meclisi üyeliği ile bağdaşmayan işlerden sayılarak meclis üyeliğinin
düşmesine karar verilmiştir.
Danıştay 1 Dairesi de 2008/1444 sayılı dosyada belediyede
veya il özel idaresinde çalışan daimi işçinin, aynı belediyede meclis üyesi
veya aynı il özel idaresinde il genel meclisi üyesi olarak görev yapıp
yapamayacağı hususunda düşülen duraksamanın giderilmesine yönelik istişari
düşünce istemini karşılamış, uzun ve detaylı kararında;
“Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ii
özel idaresinde veya belediyede işçi statüsünde çalışan kişilerin , ii genel
meclisi veya belediye meclisi üyeliğine adaylığını koyabilme ve seçilebilme
konusunda her hangi bir tereddüt bulunmamasına karşın, ii özel idaresinde veya
belediyede daimi işçi olarak çalışanların il genel meclisi veya belediye
meclisi üyeliğine seçilmeleri durumunda, iş sözleşmeleri devam ederken meclis
üyeliği görevini yürütüp yürütemeyecekleri hususunda duraksama vardır.
…
İl genel meclisinin veya belediye meclisinin, ilgili
tüzel kişiliğin karar organı olarak söz konusu tüzel kişiliğin mali konulardaki
iş ve işlemlerini denetlediği, belediye başkanının başkanlıktan düşürülmesine
kadar uzanan yetkilerle donatıldığı, personelin performans ölçütlerini karara
bağlamak, sürekli işçilere ait norm kadroların ihdas, iptal ve değiştirilmesine
karar vermek gibi tüzel kişilikte çalışan işçileri doğrudan ilgilendiren bazı
görev ve yetkilerinin bulunduğu dikkate alındığında, işçinin çalıştığı tüzel
kişilikte aynı zamanda meclis üyesi olarak görev yapması halinde, işveren gibi
hareket etmesine imkan sağlayacak bir statüye kavuşabileceği, işverenin işçi
üzerindeki denetim ve yaptırım yetkilerinin kısmen de olsa kullanılamaz hale
gelebileceği, işçinin işverenini denetleyebilmesi gibi iş hayatının olağan akışına
aykırı bir durumla karşılaşılabileceği ve en önemlisi, ii genel meclisi veya
belediye meclisi üyesi olarak üstlenilen kamu görevinin yerine getirilmesinde
tarafsızlık ilkesinin zedelenebileceği açıktır. Öte yandan, belediye ve ii
genel meclisinin belirli toplantı süreleri olduğu, meclis üyelerinin aynı
zamanda encümenlerde ve ihtisas komisyonlarında görevaldıkları, bu oluşumların
da belirli zamanlarda toplandıkları göz önünde alındığında, daimi işçinin
meclis üyesi olması halinde, hem iş akdinden doğan yükümlülüklerini, hem de
meclis çalışmalarına katılma yükümlülüğünü aksatabileceği, yoğun çalışma
gerektiren meclis üyeliği görevini aksatmasının meclisin işleyişini olumsuz
etkileyebileceği, kaldı ki, meclis çalışmalarının hızlı ve verimli yürütülebilmesi
için meclis üyelerinin toplantılara katılımları konusunda Kanunun öngördüğü
kurallar dikkate alındığında, meclislerin daimi işçileri ilgilendiren
kadroların ihdası, iptali ve değiştirilmesi, performans ölçütlerinin
belirlenmesi ve denetim gibi hususları görüşeceği toplantılara işçi olan meclis
üyesinin katılamayacağı, bu durumun da meclisin çalışma düzenine zarar
verebileceği de kaçınılmazdır. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, 4857 sayılı
Iş Kanunu ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye
Kanunu ve 5302 sayılı ii Idare Kanunu'nun, belediye meclisi ve ii genel
meclisinin görev ve yetkilerini belirleyen hükümleri ile söz konusu meclislerin
toplantı ve görüşme yapma, komisyon oluşturma, komisyon çalışmalarında
görevalma, başkanlığa vekalet etme ve benzeri konuları düzenleyen hükümleri
birlikte değerlendirildiğinde söz konusu kamu kurumlarında çalışan daimi
işçilerin. işçi olmalarından kaynaklanan statüleri ile aynı tüzel kişilikteki
meclis üyeliği statüleri birbirleriyle çatışmakta, dolayısıyla meclis üyesi
sıfat ve yetkilerini kullanarak aynı tüzel kişilikte karar alma, denetim ve
yaptırım süreçlerine katılmalarının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır”
şeklindeki gerekçe ile söz konusu kamu kurumlarında
çalışan daimi işçilerin işçi olmalarından kaynaklanan statüleri ile aynı tüzel
kişilikteki meclis üyeliği statülerinin birbirleriyle çatışmakta olduğu
sonucuna vararak üyelik yolunu kapatmıştır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise yeni tarihli
bir kararı ile seçilme yeterliliğe ilişkin farklı bir içtihada imza
atmıştır. Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığına seçilen ve
görevinden ayrılmadan yerel seçimlere katılarak belediye meclis üyesi olan ve
halen her iki görevi birlikte yürüten kişi hakkında Valilik tarafından yapılan
başvuru üzerine Danıştay 8. Dairesi “Bu durumda, aday olma ve dolayısıyla
seçilme yeterliliğini taşımadığı göreve seçilen ve belediye meclis üyesi
seçildikten sonra, bu göreve aday olmaya engel olan başka bir görevi de
yürüttüğü anlaşılan ...'ın, meclis üyeliği görevine devam etmesi yasal olarak
mümkün bulunmadığından istemin kabulü gerektiği gerekçesiyle,” meclis
üyeliğinin düşmesine karar vermiş, yapılan itiraz üzerine Danıştay İdari dava
Daireleri Kurulu ise;
“Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca,
Danıştay tarafından belediye meclis üyeliğinden düşürülme kararı verilebilmesi
için, seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi gerekmekte olup, 2972 sayılı Mahalli
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanun'un göndermede bulunduğu 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nda,
seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran haller sınırlı olarak sayılmıştır.
Buna göre, adaylık döneminde itiraz edilebilecek olan
kamusal bir görevden ayrılma koşulunun yerine getirilmemesinin, seçilme
yeterliliğinin kaybı olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, aday olma
yeterliliği ile seçilme yeterliliğinin birbirinden farklı olduğu, Danıştayın
yetkisinin sadece seçilme yeterliliğinin kaybında ortaya çıkacağı ve aday olma
şartını taşımayanların durumuyla ilgili olarak 2839 sayılı Kanun'daki
prosedürün işletilmesi gerekirken, bu yola gidilmediğinden, itiraz edenin
belediye meclis üyeliğinden düşürülmesine ilişkin Daire kararında hukuka
uyarlık bulunmamaktadır.” gerekçesi ile konuyu
farklı bir mecraya taşımıştır.
Danıştay İDDK, bu kararı ile aday olma yeterliliği ile
seçilme yeterliliğini ayırmış ve aday olma yeterliliği tamamlandıktan ve bu
süreç geçildikten sonra artık seçilme yeterliliğinden bahsedilemeyeceğine karar
vermiştir. Aday olma yeterliliğinin elde edilmesini bir nevi kazanılmış hak
olarak değerlendiren İDDK, bu karar ile meclis üyeliği ile bağdaşmayan işler
konusuna yeni bir yorum katarak adaylık ve seçilmiş olmayı birbirinden
ayırmıştır.
5393 sayılı Kanunun 29. Maddesi uyarınca Belediye
meclisi üyeliğine seçilme yeterliğinin kaybedilmesi durumunda Vali tarafından
başvuru yapılarak üyeliğin düşürülmesi sözkonusu ise de, yukarıda yer verilen
yeni içtihat uyarınca aday olma yeterliliği ile seçilme yeterliliği farklı
farklı değerlendirileceğinden ve aday olma yeterliliği il/ilçe seçim kuruları
tarafından seçim öncesi karara bağlandığından, adaylık dönemini geçerek seçilen
meclis üyeleri için seçilme yeterliliğini kaybettiğinden bahsetme olanağı kalmayacaktır.
Av. Sadi KAYABAŞI