KAYABAŞI

İMAR PLANINDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ EL ATMA DAVALARI

İMAR PLANINDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ EL ATMA DAVALARI
İMAR PLANINDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ EL ATMA DAVALARI

İmar planlarında park, yol, ibadet alanı, ağaçlandırılacak alan, belediye hizmet alanı vb lejantlar ile  kamu kullanımına ayrılan taşınmazların, malikleri tarafından kullanılamaması mülkiyet haklarının kısıtlanmasına yol açmaktadır. Bu kısıtlılık durumunun uzun yıllar devam etmesi mülkiyet hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Fiili anlamda taşınmaza herhangi bir şekilde müdahale edilmemiş olsa da taşınmazın imar planı nedeniyle kullanılamaması hukuki el atma olarak kabul edilmektedir.

Hukuki el atma davaları uygulamada  kamulaştırmasız el atma davalarıyla karıştırılmaktadır. Kamulaştırmasız el atma davalarında idareler fiili olarak taşınmaza müdahale etmektedirler. Hukuki el atma davalarında ise taşınmaza fiili bir müdahale yoktur. Bir idari işlem olan imar planı nedeniyle taşınmazın kullanılamaması ve  hukuken kısıtlanması söz konusudur.

İmar planından kaynaklanan el atma davalarına hangi yargı kolunun bakacağı uzun yıllar tartışılmış, önce asliye hukuk mahkemelerinde davalar görülmüş, değişen içtihat ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları ile daha sonra davalar idari yargı merciilerinde görülmüştür.

Belediyelerin 3194 sayılı imar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Buna karşılık, Belediyece, Kamulaştırma Kanunu’nda öngörülen usul ve yöntemlere uygun idari nitelikte uygulama işlemleri yapılmaksızın, dava konusu taşınmazın bir kısmına fiilen el atması karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır.

Anayasanın 125.maddesinin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İmar planından kaynaklanan hukuki el atma nedeniyle tazminat ödenmesi gerektiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına dayanmakta olup,  Anayasa Mahkemesi’nin İmar Kanununun 13. maddesinin iptal gerekçesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24.05.2012 gün ve E:2007/2255, K.2012/801 sayılı kararı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle tazminat ödenmesi gerektiğini hüküm altına almaktadır.

 Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ekte  sunulan 15.12.2010 gün ve E:2010/5-662, K:2010/651 sayılı kararında özetle “…,  uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma yada takas cihetine gitmeyen idarelerce, okul alanı, yeşil alan olarak imar planlarında yer almasına rağmen idarenin pasif ve suskun kalarak ve imar uygulaması yapmayarak taşınmaza müdahale edildiği;bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz maliki kişilerin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği”ne karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin İmar Kanunu’nun 13. maddesinin 1 ve 3. fıkralarının iptaline ilişkin 29.12.1999 gün ve E:1999/33, K.1999/51 sayılı kararında da, “…, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının kullanabilmesinin adeta taşınmazın imar programına alınabilmesi koşuluna bağlandığı, uygulamada ise imar programlarının geç yapılmasının yada yapılmamasının belirsizlik oluşturduğu, mülkiyet hakkının gasbına neden olan bu durumun Anayasa’da belirtilen kamulaştırma ve devletleştirme dışında bir mülkiyet sınırlamasına yol açtığı, imar uygulamalarının yapılmasına ilişkin 5 yıllık süreye uyulmamasının bir yaptırıma bağlanmaması nedeni ile Hukuk Devleti ilkesinin en önemli unsurlarından olan hukuk güvenliğini sağlayamadığı” vurgulanarak mülkiyet hakkının özüne dokunulmasının önüne geçilmek istenilmiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24.05.2012 gün ve E:2007/2255, K.2012/801 sayılı kararında da  Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yukarıda yer verilen kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları vurgulandıktan sonra “kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden söz edilebilmesi için, imar planının onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir” denildikten sonra idarenin beş yıl hareketsiz kaldığı durumlarda “mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir.” denilerek mülkiyet hakkının ihlaline vurgu yapılmıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre, taşınmazına el atılan ve 5 yıl içinde kamulaştırma işlemi yapılmayan malikler, yasanın aradığı şartları yerine getirerek, tahsisin yapıldığı idare aleyhine tazminat davası açabilmekte iken, Kamulaştırma Kanunu'na 2016 yılında eklenen Geçici 11. maddesiyle,  imar planı ile yapılaşma hakkı kısıtlanan taşınmazların uygulama imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıllık süre içinde idarelere dava açılamayacağı hükmü getirilmiştir. Bu kanun değişikliği ile imar planı ile yapılaşma hakkı kısıtlanan taşınmazlar için Ağustos 2021'e kadar ilgili idareye dava açılması engellenmiş bulunmaktaydı. 

Ancak dava açma hakkını kısıtlayan bu düzenleme bazı idare mahkemeleri tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınmış ve  Anayasa Mahkemesi'nin 28 Mart 2018 tarih E:2016/196, K:2018/34 sayılı kararıyla Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 11. maddenin 1. fıkrası, “Mülkiyet hakkına ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla sınırlama getirilebileceği, getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında ölçülülük ilkesi gereği adil bir denge kurması gerektiği, bir sınırlamanın özellikle ölçülü olduğunun, hakkın özüne dokunmadığının ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerektiği vurgulanarak, imar planında kamu hizmetine tahsis edilen ve fakat 5 yıl içerisinde kamulaştırılmayan taşınmazlar için tazminat hakkının 5 yıl ötelenmesi, süre nedeniyle malikin uğradığı zararları telafi etmeye ve gidermeye yönelik herhangi bir önlem içermemesi, söz konusu kısıtlılık nedeniyle açılacak davalarda taşınmazı kullanamamaktan kaynaklanan zararların tazminine yönelik bir düzenlemenin bulunmaması ve kısıtlamanın ne kadar zamandır süregittiğini dikkate almaması açılarından maliklere aşırı bir külfet yüklemekte ve kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozulduğu” gerekçesiyle, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Ayrıca aynı maddenin, yeni hükümlerin derdest davalara uygulanacağına ilişkin 2. fıkrası da, uygulanma imkanı kalmadığı için iptal edilmiştir. 

Gelinen son noktada, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrası, hukuki el atmalardan kaynaklı dava açılması için herhangi bir engel kalmamıştır. Dolayısıyla artık taşınmazı beş yıldan fazla süredir uygulama imar planıyla kısıtlanan maliklerin tam yargı davası açarak taşınmazının bedelini alması mümkündür. 


Av. Sadi KAYABAŞI 

Paylaş:
Son Blog Yazıları
8 Temmuz 2024 Pazartesi
3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu'na 6638 sayılı Kanununun 32. maddesi ile Geçici 27. madde eklenmiş ve (bazı ünvanlı kadroları işgal edenler dışında) 01/01/2015 tarihi itibarıyla İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü rütbesini ihraz edenlerden emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanabilm...
1 Temmuz 2024 Pazartesi
Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi, 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce Genel Müdürlük statüsünde kamu hizmeti yürütmüş olup, 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile birlikte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tabi an...
1 Haziran 2024 Cumartesi
Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonları tarafından yapılan zabıt katipliği sözlü sınavları öncesinde, sınav komisyonlarınca sınavda sorulacak soruların önceden hazırlanması ve tutanağa bağlanması, her adaya sorulan soruların kayda geçirilmesi ve adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon...