Son
yıllarda vergi müfettişi alımının fazlalaşmasıyla beraber %2 lerde olan yaygın
denetim oranı %40 lara kadar çıkmış bulunmaktadır.Yaygın denetimin artmasıyla
beraber ticari faaliyeti olan hemen her şirket vergi incelemesine tabi
olabilecektir.
Vergi
incelemelerinin resen yada şikayet üzerine genellikle sahte fatura düzenleme
yada kullanma eylemi üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Sahte fatura düzenleme
suçunun savunulacak bir tarafı olmamakla beraber sahte fatura kullanma suçunun
VUK Kanununda birçok mükellefi mağdur edecek şekilde düzenlendiği
görülmektedir.
Örnekle açıklamak gerekirse Sahte fatura incelemelinde kabaca yapılan şudur, siz X firması olarak İnegöl’de mobilya üretiyorsunuz, 4 sene önce İstanbul’ da bulunan Y firmasından ahşap satın almışsınız, bedelini banka kanalıyla ödeyerek ahşabı atölyenize getirmiş ve üretim sürecinde kullanmışsınız. İstanbul’daki Y firması hakkında yazılan vergi tekniği raporunda bu firmanın tüm satışlarının sahte olduğu sonucuna varıldığından sizin de 4 sene önce bedelini ödeyerek yaptığınız ticaret sahte kabul edilmektedir.Vergi inceleme elemanı sizin de defter ve ve belgelerinizi istemekte, bilerek kullandığınıza kanaat getirirse 3 kat, bilmeden kullandığınıza kanaat getirirse 1 kat ceza yazmaktadır. 100.000 TL lik bir ahşap aldı iseniz bilerek kullanmada yaklaşık 900.000 TL, bilmeden kullandığı kanaatine varılırsa yaklaşık 300.000,00TL KDV ve özel usulsüzlük cezası teklif edilmektedir.
Bu
incelemelerde düzenleyen firma hakkında hazırlanan vergi tekniği raporları
mağduriyetin temel sebebidir.Bir mükellef hakkında yazılan vergi tekniği
raporundan hareketle kullanıcı sıfatıyla yapılan tarhiyatların çoğu hukuka
aykırı olduğu gibi yapılan inceleme de sahte fatura kullanmayı tüm unsurları
ile ortaya koyan bir inceleme değildir. Vergi tekniği raporları, yeterli tespit
içermeyen, varsayıma dayalı, hükme esas alınamayacak kadar sığ, hayatın olağan
akışına aykırı olan raporlardır. Hayatında çek senet kullanmamış, vadeli işlem
yapmamış, ticaretin nasıl yapıldığından bihaber olan vergi müfettişlerinin
tamamen evrak üzerinden hareketle yazdıkları ve maalesef vergi mahkemelerinin
de kes-kopyala-yapıştır yaparak hükme esas alma hatasına düştükleri raporlardır.
213
sayılı Vergi Usul Kanununun 3. Maddesinin b fıkrasında "Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve
bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. 3476 Vergiyi doğuran
olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü
delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve
açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi,
ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad
olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa
aittir." denilmektedir.
Ticari
yaşamda malı satan alan mükellefin, malı satanın, vergi ile ilgili
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması
düşünülemez. Esasen vergi mevzuatında bu düşüncenin aksine bir kural olmadığı
gibi Vergi Usul Kanununun “vergi mahremiyeti” başlıklı 5. Maddesinin de bu
düşüncesi destekler nitelikte olduğu kuşkusuzdur. Ayrıca TTK uyarınca basiretli
davranma yükümlüğü bulunan bir tacir
sahte olduğunu bile bile fatura almayacağı gibi komisyon geliri elde
etmek için de bu riske girmez.
Ayrıca ceza hukuku yönüyle de muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ve sahte belge suçları, kastla işlenebilen bir suç olup, taksirle işlenemez, suçun manevi unsuru genel kasttır.18.06.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 306 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde “sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığı tespit edilen mükellefler için kasıt unsurunun araştırılıp araştırılmayacağı, bu belgeleri bilmeden kullandığı belirlenenler hakkında vergi suçu raporları düzenlenip düzenlenmeyeceği hususlarında duraksamaya düşüldüğü anlaşılmış ve aşağıdaki açıklamaların yapılmasına gerek duyulmuştur.” denilerek bilmeden kullanan yani kasıt unsuru olmayan mükellefler için vergi suçu raporu düzenlenip düzenlenmeyeceği uzun uzun anlatılmıştır.Tebliğin sonunda "Ancak, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin bilerek kullanılıp kullanılmadığının araştırılmasında bu belgeleri bilmeden kullandığı sonucuna varılan mükellefler adına vergi suçu raporları düzenlenmemesi ve haklarında cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularında bulunulmaması icap etmektedir." denilmektedir.
Nitekim
tebliği destekleyen Danıştay 9. Dairesinin 2014/8854 sayılı kararında da
”Olayda, davacı tarafından katma değer vergisi indirimine konu edilen
faturaların bilerek ve isteyerek, bir başka deyişle kasıtlı kullanıldığı
hususunda bir değerlendirme yapılmadan üç kat vergi ziyaı cezası kesilmesinde
hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddine karar veren vergi mahkemesi
kararının buna ilişkin kısmının bozulması gerekmektedir” denilmektedir.
Sahte
fatura olgusu; düzenleyen şahıs veya
şirketin mal alışları ve satışları, kapasitesi, sermeye yapısı, iş organizasyonu, beyan durumu, mükellefiyet
ödevlerini yerine getirme gibi unsurlar somut verilerle ele alınarak
irdelenmesi suretiyle belirlenebilecektir. Gerçek usulde, vergiye tabi ve
mükellefiyet kaydı bulunan bir tacirin düzenlediği faturaların gerçeği
yansıtmadığı, dolayısıyla söz konusu faturalarda yer alan KDV’nin indirim
konusu yapılamayacağı sonucuna ulaşılabilmesi için fatura muhteviyatı teslim
veya hizmetin gerçekten yerine getirilmediğinin somut olarak saptanması
gerekir. Hiçbir vergi tekniği raporunda böyle bir tespit göremezsiniz. Oysa ki kaydi envanter, karşıt inceleme, taraf
ifadeleri v.b inceleme teknikleri ile ticaretin gerçekliği konusunda araştırma
yapılıp somut tespitlerle kanaat oluşturulması şarttır. Çünkü VUK Md 134’e göre vergi incelemesinden
maksat sadece ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek
değil, aynı zamanda bunu sağlamaktır.
Nitekim, yeni tarihli Danıştay 9. Daire kararlarında da vurgulandığı üzere, “alımların gerçek olup olmadığı yönünde araştırma yapılmadan yalnızca vergi tekniği raporunda yer alan teklif doğrultusunda tarhiyat yapılması” açıkça hukuka aykırı olduğu gibi, “tarhiyata konu faturaların gerçek emtia alım satımına dayanmadığına yönelik somut ve kesin bir tespit bulunmadığı, anılan faturaları düzenleyen şirketin bazı yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki bulgular ve alışlarına ilişkin yapılan olumsuz tespitleri düzenlendiği tüm faturaların sahte olduğunu ispatlamak için yeterli olmadığı” açıkça vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak, vergi tekniği raporları hayatın olağan akışına aykırıdır, kullanıcı sıfatıyla yapılan incelemelerde yalnızca bu raporların esas alınarak tarhiyat yapılması binlerce mükellefi mağdur etmektedir. Üstalik 3 kat ceza teklif edilen dosyalarda mükellefler ayrıca ceza yargılamasına muhatap olmaktadır. Bu nedenle, sahte fatura düzenleme/kullanma suçlarına ilişkin Vergi Usul Kanununun 359. Maddesinin bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir.
Av. Sadi KAYABAŞI