KAYABAŞI

Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı

Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı
Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı

Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 2madesinin 4. fıkrasında; “Tüm üyeler uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı gerek Birleşmiş Milletlerin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” kuralına yer verilmekte olup, kuvvet kullanma yasağı da denen bu kurala göre devletler, bir başka devletin toprağına yada bağımsızlığına karşı saldırı/tehdit içeren bir davranışta bulunamayacaklardır.

Birinci dünya savaşından sonra yapılan düzenlemelerin II. Dünya Savaşı’nı  önleyememiş olması üzerine, dünya hukuk sisteminin mutlak bir kurala dayanması ve bu mutlak kuralın dünyada devletler tarafından hiçbir şiddet eyleminin gerçekleştirilmemesini öngörmesi gerektiğini savunan görüşler ağırlık kazanmış, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1945’te San Francisco Konferansı’nda BM Andlaşması’nın imzalanmasıyla kuvvet kullanma yasağı, hukuki geçerliliğini elde etmiştir.

Günümüzde silâhlı güce başvurma konusunda temel düzenleme olan BM Andlaşması'nda kullanılan terim, “kuvvet kullanma” dır. Savaş kelimesi, 111 maddelik tüm Andlaşma içinde yalnızca bir kez geçmektedir ve bu da giriş bölümünde söylenen, “BM halklarının iki kez insanlığa tarif olunmaz acılar getiren savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya karar verdikleri” sözünden ibarettir. Maddelerde bir daha bu kavram kullanılmamış, onun yerine 2(4)' te kuvvet kullanma, Güvenlik Konseyi'nin yetkilerini belirleyen 39. maddede ise barışa yönelik tehdit, barışın bozulması ve saldırı terimleri tercih edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Andlaşması'nda savaş teriminin yerine “tehdit ve kuvvet kullanma” terimlerine yer verilmiştir. Böylece savaşın yanı sıra savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları da kuvvet kullanma yasağı kapsamında değerlendirilerek her türlü silahlı kuvvet kullanımı ve tehdidi hukuka aykırı kabul edilmiştir.

BM Andlaşması ile kuvvet kullanma yasağının istisnalarına da yer verilmiştir. Bunlar, meşru müdafaa ve Güvenlik Konseyi kararı ile kuvvet kullanmadır. Devletlere bir hak olarak tanınan meşru müdafaa, sadece silahlı saldırının gerçekleşmesi durumunda kullanılabilir. Uluslararası barış ve güvenliğin tehlikeye düşmesi durumunda ise Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması ile kendisine verilen yetkiyi kullanarak, devletlere kuvvet kullanma yetkisi verebilir. Uluslararası alanda yaşanan birçok olayda, devletlerin yasağa rağmen kuvvet kullanma yoluna gittikleri ve kuvvet kullanma fiillerini de meşru müdafaa hakkı bağlamında izah ettikleri görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi ise, özellikle yapısından kaynaklanan nedenlerle, bu olaylardan bazıları hakkında karar alabilmiş, bazıları hakkında ise karar alma mekanizmalarını işletememiştir. 

Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. BM Andlaşması'nın "Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemleri Durumunda Alınacak Önlemler” başlığını taşıyan VII. Bölümünde yer alan 39. madde, Güvenlik Konseyi’nin, barışın tehdit edildiği, bozulduğu veya bir saldırı eylemi olduğunu tespit etmesi halinde, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunacağını veya 41. ve 42. Madde uyarınca hangi önlemlerin alınacağına karar verileceğini düzenlemektedir

Birleşmiş Milletler, kurulduğu ilk günden bu güne kadar, Güvenlik Konseyi’nin karar alma sistemindeki büyük aksaklıktan dolayı, VII. Bölüm kapsamında etkin çözümler üretememiştir. Güvenlik Konseyi’nin VII. Bölüm kapsamında karar alabilmesi için, 5 daimi üye olan Amerika, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’dan hiçbirisinin olumsuz oy kullanmaması ve 15 üye devletten 9’unun olumlu oy vermesi gerekmektedir. Daimi üyelere verilen bu yetkiye “veto yetkisi” denilmekle birlikte; bu yetki daimi üyelerin Birleşmiş Milletler sistemini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına ve dünya barışının korunmasında Birleşmiş Milletlerin etkisiz hale gelmesine neden olmaktadır. Bir yanda Amerika müttefiki olan İsrail’in Filistin’e gerçekleştirdiği saldırılara yönelik Güvenlik Konseyi’nin karar almasını engellerken, diğer tarafta Çin ve Rusya ise müttefiki oldukları Suriye’de yaşanan insanlık dramına yönelik Güvenlik Konseyi’nin karar almasını engellemektedir. ABD’nin 2003 yılında “önleyici savaş” doktrini çerçevesinde ve kitle imha silahlarının varlığını öne sürerek Irak’a karşı gerçekleştirdiği müdahalesi, kuvvet kullanma konusunda uluslararası hukukta tek yetkili merci olan BM Güvenlik Konseyi’nin onayı alınmaksızın ve meşru müdafaa kriterlerinin hiçbiri yerine getirilmeden, şüphe üzerine icra edilmiş bir harekâttır.

25 Şubat 2022 günü Rusya tarafından Ukrayna’ya karşı başlatılan silahlı saldırı, kuvvet kullanma yasağının ihlali olup, Birleşmiş Miletler Andlaşması Rusya tarafından açıkça ihlal edilmiştir.

ABD ve Arnavutluk tarafından BM Güvenlik Konseyine sunulan “Ukrayna’ya saldıran Rusya’nın, mümkün olan en güçlü ifadelerle kınanması, düzenlediği askeri harekatın da BM Sözleşmesi'nin 2. maddesinin 4. paragrafına aykırı olduğu” vurgulanan karar tasarısı Rusya’nın vetosu ile reddedilmiş, Güvenlik Konseyinde karar alınamaması üzerine konu Genel Kurul gündemine taşınmış ve “Uluslararası toplumun Ukrayna'da devam eden durumla ilgili ciddi endişelerini, acil ateşkes ilanı, insani yardıma engelsiz erişimin sağlanması, diyalog ve diplomasiye dönüş çağrısı, Rusya’nın askeri güç kullanımını durdurması Rus ordusunun Ukrayna'dan derhal çekilmesini, BM Tüzüğüne uyulması çağrısı “yapan karar tasarısı,141 evet, 5 ret, 35 çekimser oyla kabul edilmiştir. Genel Kurul kararlarının bağlayıcı olmaması bir yana konunun Güvenlik Konseyinde tıkanması nedeniyle halihazırda Rusya’yı durdurabilecek hukuki bir karar alınamamaktadır.

Uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağı bulunmakta ise de, Güvenlik Konseyinin yapısı ve veto hakkı nedeniyle bu kuralın çok işlevsel olmadığı gibi tarihsel süreçte başta ABD ve Rusya’nın çıkarları doğrultusunda kullanılmak suretiyle sulandırıldığı görülmektedir. Ancak bu güçler dahi eylemlerini gerçekleştirirken, eylemlerini haklı çıkarmak için olsa bile uluslararası hukukun araçlarını kullanmakta, bunları uluslararası topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.

Av. Sadi KAYABAŞI 

 

Paylaş:
Son Blog Yazıları
6 Ekim 2024 Pazar
2021 yılında 7318 sayılı Kanun ile Petrol Piyasası Kanunu’nun “idari yaptırımlar” başlıklı 20. maddesine eklenen (g) bendi üzerine petrol piyasası faaliyetleri ile VUK’ta düzenlenen vergi kaçakçılığı suçu arasında bağlantı kurulmuştur. İlgili düzenlemeye göre bazı vergi kaçakçılığı suçlarının işlend...
25 Eylül 2024 Çarşamba
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile 5434 sayılı Emekli SandığıKanunu'nun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, kamu tüzel kişiliğine sahip Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, hiç bir işleme gerek kalmaksızın, bu Kanun'un yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte, 1. maddeye dayan...
23 Eylül 2024 Pazartesi
6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usülü Hakkında Kanun'un 37. maddesinde:"Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir./Hususi kanunlarındaödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göreyapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde öden...