KAYABAŞI

HONDA TÜRKİYE AŞ ÇALIŞANLARINA ÖDENEN KAPANMA TAZMİNATINDAN YAPILAN GELİR VERGİSİ KESİNTİSİ VE AÇILAN DAVALAR HAKKINDA

HONDA TÜRKİYE AŞ ÇALIŞANLARINA ÖDENEN KAPANMA TAZMİNATINDAN YAPILAN GELİR VERGİSİ KESİNTİSİ VE AÇILAN DAVALAR HAKKINDA
HONDA TÜRKİYE AŞ ÇALIŞANLARINA ÖDENEN KAPANMA TAZMİNATINDAN YAPILAN GELİR VERGİSİ KESİNTİSİ VE AÇILAN DAVALAR HAKKINDA

 Honda Türkiye AŞ firması,  küresel otomotiv endüstrisindeki elektrifikasyon alanında yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı olarak uygun üretim kapasitesinin sağlanması gerekliliği nedeniyle Kocaeli/Çayırova Şekerpınar mevkiinde bulunan ve Honda/CİVİC modelinin üretildiği otomotiv fabrikasını 2021 yılı sonunda kapatma kararı almış ve 30 Eylül 2021 tarihinde fabrika kapatılmıştır.  08.04.2019 günlü duyuru ile çalışanlarına kıdem ve ihbar tazminatları yanında ilave olarak 40 brüt maaş kapanma tazminatı ödeneceğini, kapanma tazminatının; beş taksit halinde üç brüt maaş 2019/Mayıs, üç brüt maaş 2019/Kasım, dört brüt  maaş 2020/Mayıs, dört brüt maaş 2020/Kasım, beş brüt maaş 2021/Mayıs olmak üzere 19 brüt maaş şeklinde, kalan 21 brüt maaşın ise kapanma tarihinde ödeneceği ilan edilmiştir.

Kapanma tazminatı adı verilen bu ödemeler İlyasbey Vergi Dairesince gelir vergisi kesintisine tabi tutulmuş ve tarafımızdan 2020/Mayıs dönemi ödemeleri ile 2020/Kasım dönemi ödemeleri için Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi ile Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinde vergi davaları açılmıştır. Kocaeli 2. Vergi Mahkemesi vergi hukukunda kıyas yasağı ve yasallık ilkesi uyarınca yapılan ödemelerin ücret kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davaları kabul ederken Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vergi istinaf daireleri zorlama bir yorum ile yapılan ödemeleri ücret kabul ederek davaları reddetmiştir. Yapılan ödeme rakamları çok düşük olduğundan davaların çoğu istinafa gitmemiş, Kocaeli 1. Vergi Mahkemesinin ret kararları ile Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin kabul kararları kesinleşmiştir. Ret kararlarına karşı tarafımızdan Anayasa Mahkemesine gidilmiştir. 

1982 Anayasının 2.maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtildikten sonra “Vergi Ödevi” başlıklı 73.maddesinin 3.fıkrasında; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği ve kaldırılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3.maddesinde; “Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz ününde tutularak uygulanır.” kuralı yer almaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Ücretin Tarifi” başlıklı 61.maddesinde; “ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menafaatlerdir.” şeklinde tanımlanmış, anılan Kanunun 61.maddesinin 3.fıkrasına 7103 sayılı Kanunun 7.maddesiyle bir bent eklenmiştir Anılan fıkranın 7.bendinin mevcut halinde; hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra; karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımların 193 sayılı Kanunun uygulanmasında ücret sayılacağı hükme bağlanmıştır. Madde gayet açık olup, hizmet sözleşmesi sona ermeden yapılan ödemeler ücret sayılmayacaktır. 

Anayasanın 73.maddesinde düzenlenmiş olan vergilerin kanunîliği ilkesi, hukuk devleti ilkesiyle bağlantılı bir ilkedir. Kanunilik ilkesi gereği; vergilerin mutlaka kanunla konulup değiştirilmesi ya da kaldırılması Anayasal bir zorunluluğun gereğidir. Bir verginin kanunla konulmuş sayılabilmesi için, verginin temel unsurları olarak kabul edilen konu, yükümlü (mükellef), vergiyi doğuran olay, matrah, oran, ödeme zamanı, zamanaşımı gibi unsurların da kanunda açıkça düzenlenmiş olması gerekmektedir.

Hukuk öğretisinde kanun hükümlerini yorumlama yöntemleri üç grup altında anlatılmaktadır. Bunlar deyimsel-lafzi yorum, tarihsel yorum ve amaçsal-gai yorum olarak adlandırılmaktadır.

Deyimsel-lafzi yorum yönteminde, yasa hükmünde yer alan kelimelerin, deyimlerin, ifadelerin dilbilgisi kuralı yönünden cümle yapısı içindeki anlamları araştırılar bir hükme, sonuca varılır, Kısaca ifade etmek gerekirse kanun ne diyorsa odur. Kanun maddesinin anlamı açık ve berrak ise artık ona göre hüküm verilir. 213 sayılı Kanunun 3.maddesinin 2.fıkrasında  yer alan “vergi kanunlarının lafzı ve ruhu ile hüküm ifade edeceği, lafzın açık olmadığı hallerde...” ibaresiyle de lafzın açık olduğu hallerde diğer yorum metodlarına başvurulamayacağı ifade edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61.maddesinde ücretin tanımı yapılmıştır. Söz konusu tanımda ücretin ortak özelliğinin, çalışanın işverene teknik, ekonomik ve hukuki bağlılığı nedeniyle  verilen hizmete karşılık  sağlanan para ve para ile temsil edilen ödemeler olduğu belirtilmiştir. Kanunda  ücret tanımına giren ödemeler ile 61.maddenin 3.fıkrasında sayılan ödemelerin ücret kabul edilmek suretiyle vergilendirilebileceği vurgulanmıştır.

Honda Türkiye AŞ firması tarafından çalışanlarına kapanma tazminatı adı altında kıdem ve ihbar tazminatına ilave olarak bir ödeme daha yapılmıştır. Bu ödemenin   193 sayılı Kanunun 61.maddesinin 1.fıkrası uyarınca ücret olup olmadığı ve anılan maddenin 3.fıkrasına göre ücret sayılıp sayılamayacağının ortaya konması gerekmektedir.

 Gelir Vergisi Kanununun 61.maddesine göre kapanma tazminatının ücret olmadığı açıktır. Nitekim, Danıştay 4. Dairesinin 2018/9049 sayılı kararında "davacının çalıştığı şirketin yeniden yapılanması sonucu iş akdinin feshedilmesi nedeniyle işsiz kalan davacıya yasal zorunluluk olmadan işsizlik sebebiyle yardım amaçlı yapıldığı, işine son verilen kişiye yapılan ödemenin hizmet karşılığında yapılması da söz konusu olamayacağından, bu ödemenin ücret niteliği taşımadığının açık olduğu"  vurgulanmakta olup, somut olayda da fabrikanın kapanması nedeniyle meccanen yapılan ödemenin ücret olmadığı kuşkusuzdur. Zira Kanun koyucu anılan maddenin 3. fıkrasında, ücret tanımı dışında hangi ödemelerin de ücret olduğu konusunda ayrıca bir düzenlemeye gitmiştir. Bu nedenle kapanma tazminatının 61.maddenin 1.fıkrasında genel tanım kapsamında ücret olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.

 Kapanma tazminatının, 193 sayılı Kanunun 61.maddesinin 3.fıkrası (7103 sayılı Kanunun 7.maddesiyle değişik) kapsamında değerlendirilmesine gelince; anılan fıkranın 7.bendinde hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra; gerek ikale sözleşmesi gerek iş kaybı, iş sonu tazminatı vs kapsamında yapılan ödemeler ücret olarak kabul edilip 7103 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle vergilendirilmeye başlanmıştır. Yapılan düzenlemede açıkça hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra  karşılıklı sonlandırma, ikale sözleşmesi, iş kaybı, iş sonu taznimatı vs adı altında yapılan ödemelerin ücret kabul edileceği belirtildiği halde hizmet sözleşmesi sona ermeden yapılan bu tür ödemelerin ücret sayılacağına dair bir ifade gerek madde metninde gerekse 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun diğer maddelerinde yer almadığını özellikle belirtmek gerekmektedir.

 Yukarıda ifade edildiği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu, Hukuk devletinde vergilerin kanuniliği ilkesi gereği, verginin konusunun (vergilendirilecek kazancın, gelirin) açık bir şekilde kanunda yazılı olması gerektiği, 193 sayılı Kanunun 61.maddesinde ücretin tanımının yapıldığı halde uyuşmazlık konusu kapanma tazminatını bu tanım içerisinde değerlendirme imkanı bulunmadığı, anılan maddenin 3.fıkrasının 7 .bendinde ise kapanma tazminatının, ancak hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra yapılması halinde vergilendirilebileceği, kanun maddesinin lafzının son derece açık olduğu, 213 sayılı Kanunun 3.maddesinde ifade edildiği üzere lafzın açık olduğu yerde tarihsel veya amaçsal yorum yapma imkanın bulunmadığı dikkate alındığında uyuşmazlık konusu kapanma tazminatının verginin konusuna girmediğini söylemek mümkündür.

Honda Türkiye AŞ. 30.09.2021 günü kapatıldığından bu tarihe kadar çalışanların hizmet sözleşmesi devam etmektedir. Sözleşme devam ederken ödenen kapanma tazminatının, 193 sayılı Kanun kapsamında ücret olarak kabulüne imkan bulunmadığından yapılan vergilendirme işlemi hukuka aykırıdır.

Ancak Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi ve istinaf daireleri "..., davacıya yapılan kapanma tazminat avansı ödemesinin, ödeme tarihinde henüz davacının iş sözleşmesinin sona erdirilmemiş olması, ortada sözlü ya da yazılı bir şekilde yapılmış karşılıklı iş sonlandırma sözleşmesi ve/veya ikale sözleşmesi bulunmaması ve henüz davacının işine devam etmesi nedeniyle kıdem tazminatı hesaplanmamış ve/veya ödenmemiş olması nedenleriyle, kesinti tarihinde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 25. maddesinin 7. bendine göre gelir vergisinden müstesna olması için gerekli şartları taşımadığı, ayrıca davacının henüz işine son verilmemiş olması nedeniyle bu aşamada işsiz kaldığından da söz edilemeyeceği, dolayısıyla uyuşmazlık konusu ödemenin kesinti tarihi itibariyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 25. maddesinin 1. bendine göre işsizlik sebebiyle yapılan bir tazminat ödemesi veya yardım da sayılamayacağı, böylece, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinde bahsi geçen ücret niteliğini taşıdığı hususunda kuşku bulunmayan dava konusu ödemenin, yasal olarak vergiden istisna edilmiş ödemeler arasında yer almadığından ücret olarak vergilendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. " şeklindeki bizce zorlama gerekçe ile yapılan ödemeyi ücret kabul etmiş ve vergi kesintisi için  açılan davaları reddetmiştir.

Özellikle Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi, sadece bir dosyada karar vermiş, bu dosyanın istinaf kararı gelince diğer tüm açılan davaları reddetmiştir. Usulen de tabii hakim ilkesine aykırı olan bu kararların Anayasa Mahkemesi kararından sonra yeniden yargılama yolu ile düzeltileceğini umud ediyoruz. Anayasa Mahkemesinin  5.03.2021 gün ve 31414 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan  2016/3675 sayılı kararı dikkate alınırsa Kocaeli 1. Vergi mahkemesi kararları hakkında ihlal kararı verileceği kuşkusuzudur.  

Kocaeli 2. Vergi Mahkemesi ise vergide yasallık ve kıyas yasağı ilkelerini anlatan kararı ile davaları kabul etmiştir. Mahkeme gerekçesi şu şekildedir;

"Vergilemede yasallık ilkesi, vergilerin kanunla konulmasını, kaldırılmasını ve değiştirilebilmesini ifade eder. Vergilerin kanunla konulması ve değiştirilmesi demek, vergilerin “özünü oluşturan tüm unsurlarıyla birlikte kanunla konulması, değiştirilmesi ve kaldırılması” demektir. Vergilerin yasallığı ilkesinin bir gereği de, yorum ya da kıyas yolu ile yeni bir vergi koymamak ve matrah yaratmamak için, idarenin ve yargının vergi yasalarının anlamını belirlerken genişletici yoruma ve kıyas yoluna başvuramamalarıdır.

Vergilemede hukuki güvenlik ilkesi, herkesin tabi olacağı hukuk kurallarını önceden bilebilmesi, böylece tutum ve davranışlarını güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Kişilerin kendilerine uygulanacak kuralları önceden bilme, kendilerinin tutum ve davranışlarını bunlara göre ayarlayabilme imkanına sahip olmaları hukuki güvenlik ilkesinin var olduğunu gösterir. Kişilerin, devletin hak ve özgürlük alanına yaptığı müdahaleleri önceden görüp durumlarını buna göre ayarlayabilmelerini sağlayan hukuki güvenlik ilkesi, vergilemenin belirliliği ve kıyas yasağı kurallarını da içermektedir.

Vergilemede belirlilik ilkesi, vergilerin temel unsurlarının (oran, miktar, tarh, tahakkuk, tahsil gibi) belli, anlaşılır ve kesin olmasını ifade etmekte olup, kıyas, bir olayla ilgili olarak kanunda düzenlenmiş olan kuralın nitelikleri benzer ancak kanunda düzenlenmemiş olan olaya da uygulanması anlamına gelmektedir. Vergi hukukunda kıyas yoluna başvurulmasının yasak olmasının nedeni vergilerin kanuniliği ilkesidir. Bu sayede kanunda düzenlenmedikçe mükelleflere vergisel yükümlülük ihdas edilmesinin önüne geçilerek hukuki güvenlik sağlanmaktadır.

...

Gelir Vergisi Kanunu'nun 25. maddesinin 1. fıkrasının 7. bendi ile 61. maddesinin 3.fıkrasının 7.bendinde yapılan değişiklik ile hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatların, iş kaybı tazminatlarının, iş sonu tazminatlarının, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımların "ücret" sayıldığı ve aynı Kanun’un 2.maddesinde de “ücret”in gelir vergisine tabi olduğunun belirtildiği, olayda, şirketin 2021 yılında faaliyetini sona erdireceğinden, çalışmaya ve feshe bağlı yasal haklarına ek olarak çalışanlarına ilave haklar ödenmesine karar verildiği, bu ödemelerden insan kaynakları departmanına dilekçeyle başvuranların yararlanacağının bildirildiği, başvuru yapan çalışanlara kapanma tazminat avansı ödemelerinin yapıldığı görülmüş olup, bu verilerin değerlendirilmesinde, işveren şirket tarafından davacıya yapılan kapanma tazminat avansı ödemesinin "çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bununla beraber, dava dosyasında, davacı ile şirket arasındaki hizmet sözleşmesinin sona erdiğine yönelik evrak bulunmadığı, şirketin faaliyetinin 2021 yılında sona ereceği, davacının 2021 yılına kadar şirkette çalışmaya ve hizmetinin karşılığı olarak aylık maaşını almaya devam edeceği, Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda belirtilen hükümleri de dikkate alındığında hizmet sözleşmesinin sona ermediği anlaşılmış olup, kapanma tazminat avansı ödemesinin de hizmet sözleşmesi sona ermeden yapıldığı anlaşıldığından, vergilemede kanunilik ve hukuki güvenlik ilkeleri de nazara alındığında, uyuşmazlığa konu dönemde, hizmet sözleşmesi sona ermeden, "ayrılma planı" kapsamında davacıya yapılan kapanma tazminat avansı ödemesinin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 61/3-7. maddesi hükmü kapsamında ücret sayılanlar arasında yer almadığı sonucuna varılmıştır.

Davacıya sağlanan ilave haklar doğrultusunda yapılan kapanma tazminat avansı ödemesinin hizmet sözleşmesi sona ermeden yapıldığı görüldüğünden, mezkur ödemenin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 61/1.maddesi kapsamında ücret niteliğinde olup-olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. 

Bir ödemenin ücret niteliğini haiz olabilmesi için, işverene tabi olunması, belirli bir işyerine bağlı olarak çalışılması, hizmetin karşılığı olması, para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olması gerekmektedir.

Olayda; davacıya "kapanma tazminat avansı" adı altında yapılan ödemenin, işveren şirketin fabrikayı kapatma ve faaliyetini sona erdirme kararı sebebiyle, çalışmaya ve feshe bağlı yasal haklara ek olarak çalışanlara ilave haklar sağlanması amacıyla, işten "ayrılma planı" çerçevesinde, şirket faaliyetinin sona erdirilmesinden ötürü yardım amaçlı ve yasal zorunluluk olmaksızın gerçekleştirildiği, 2021 yılında işine son verilecek olan ve halihazırda çalışmaya devam eden çalışana yapılan ödemenin verilen hizmetin karşılığı olarak yapılması da söz konusu olamayacağından, bu ödemenin ücret niteliği taşımadığı ve hangi ad altında yapıldığının vergisel açıdan bir önemi bulunmadığı gibi yasal sorumluluk ve zorunluluk olmaksızın yapılmış olması da tevkifata tabi tutulmasını gerektiren bir durum olarak değerlendirilemeyecektir.

Bu veriler ışığında, verginin kanuniliği ilkesi ve kıyas yasağı da göz önünde bulundurulduğunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerine göre, sadece ücret ya da ücret sayılan ödemelerden kesinti yapılabileceğinden, ücret ve ücret sayılan ödemeler kapsamında yer almayan kapanma tazminat avansı ödemesinden yapılan gelir vergisi kesintisinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Nitekim, Mahkememizce işbu kararda uyuşmazlık konusu ödemenin hukuki niteliğine yönelik yapılan değerlendirme, Danıştay Dördüncü Dairesi'nin 18.12.2019 tarihli ve E:2018/9049, K:2019/9248 sayılı kararındaki ve Danıştay Üçüncü Dairesi'nin E:2019/5019 sayılı "Mahkeme kararının yürürlüğünün durdurulmasına" dair kararındaki çıkarımlarla benzer niteliktedir."

Açılan davalar sonucu 300 dava reddedilmiş ve kesinleşmiş, 300 dava ise kabul edilmiş ve kesinleşmiştir. Bu durum da Anayasa Mahkemesinin 15.09.2020 günlü Resmi Gazetede yayımlanan  (2015/4255) sayılı kararına aykırı olup, iki mahkeme arasındaki  derin ve süregelen içtihat farklılığının giderilmesi gerekmektedir.

Kapanma tazminatının ücret olup olmadığına ilişkin teorik açıklamalar Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları ile de defalarca içtihada bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi (2003/48) sayılı kararında; yürürlükteki kanunlara göre tarh ve tahakkuk işlemleri tamamlanmış olan motorlu taşıtlar vergisini ödeyen veya ödemeye hazırlanan mükelleflere, yeni kanun hükümleriyle aynı konuda ek vergi getirilmesinin, vergilendirmede belirliliğini, öngörülebilirliğini ve hukuki güvenliği ortadan kaldırmış olması gerekçesiyle iptali yönünde karar vermiş ve 4837 sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun’un 1. maddesini Anayasa'nın 2. maddesinde hüküm altına alınan hukuk devleti ilkesine ve belirlilik ilkesine aykırı olması gerekçesiyle iptal etmiştir. 

Bir başka kararında Yüksek Mahkeme belirlilik ilkesini şöyle  tanımlamıştır :

“Hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri olan belirlilik ilkesine göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması yanında kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gereklidir. Vergilemede belirlilik ilkesi, herhangi bir yükümlülüğün, muafiyet veya istisnanın, hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirir. Vergilendirme, mükellefler yönünden güvensiz bir sisteme dönüşmemelidir.

Kur farkına ilişkin KDV Kanununun 24. Maddesinin (c) bendinde, yer alan "vade farkı, fiyat farkı, faiz, pirim gibi" ibaresi için açılan davada Danıştay VDDK'nın 2017/548 sayılı kararında:

"Maddede yer alan “gibi” ifadesi, maddede sayılan matraha dahil unsurlara nitelik olarak benzeyen diğer gelirleri kapsaması amacıyla kullanıldığından, kur farkının, bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir.

...

Kanun’un 24’üncü maddesinde yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle katma değer vergisi matrahına dahil edilmesi, hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi dava konusu Tebliğ ile katma değer vergisi matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesi, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturduğu,"

gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. 

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilişkin açılan davada  Anayasa Mahkemesi (2010/11) sayılı kararda yasallık ilkesine ilişkin çok açık cümlelere yer vermiştir. Kararda :

"Anayasa koyucunun, her çeşit mali yükümlerin yasayla konulması, değiştirilmesi ve kaldırılmasını buyururken, keyfi, takdiri ve sınırsız ölçülere dayalı uygulamaları önleyecek ilkelerin yasada yer alması amacını güttüğünde kuşku yoktur. Yasa koyucunun, yalnızca konusunu belli ederek bir mali yükümün ilgililere yükletilmesine izin vermesi, bunun, yasayla konulmuş sayılması ve Anayasa'ya uygunluğun kabulü için yeterli değildir. Mali yükümlerin, konusu, yükümlüleri, matrah ve oranları, muaflık, istisna ve indirimleri, mahsup ve iadesi, yükümü doğuran olay, tarh ve tahakkuku, tahsil usulleri, yaptırımları, zamanaşımı gibi çeşitli yönleri vardır. Vergi, resim ve harç koyma kavramı içine, konulan vergi veya mali yükümden muaflık, istisna, indirim ve iade yapma kavramları da girmektedir. Anayasa'nın eşit önemde bulunan konulardan bir kısmı için yasa hükmünü zorunlu sayarken diğerleri için zorunlu saymamış olması düşünülemez. Bu bakımdan yükümlüklerin, belli başlı unsurları da açıklanarak ve temel hukuki çerçeveleri kesin çizgilerle belirtilerek yasayla düzenlenmeleri, vergi unsurlarının açık bir şekilde yasada yer alması ve uygulayanların anlayışına ve yorumuna bırakılmaması zorunludur." denildikten sonra devamında

 "Öte yandan, Anayasa'nın 73. maddesinin dördüncü fıkrasında Bakanlar Kurulu'na verilen yetki, 'vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına' ilişkindir. Buradaki temel koşul da kanunun, yukarı ve aşağı sınırlar belirlemesidir. Buna göre, Bakanlar Kurulu ancak, 'muaflık, istisna, indirim ve oranlar'da yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde değişiklik yapabilecek; bu alanları ve sınırları aşacak biçimde herhangi bir düzenleme getiremeyecektir. Bakanlar Kurulu'na verilen bu yetki 'koşullu ve sınırlı bir yetki'dir. Vergilendirmede esas kural, vergilerin kanunla konulup, kaldırılması ve değiştirilmesidir. Bakanlar Kurulu'na tanınan yetkinin, yeni düzenlemeler içermesi ve/veya çok geniş olması, verginin yasallığı ilkesinin zedelenmesine yol açarak yasama yetkisinin yürütme organına devri sonucunu doğurabileceğinden kabul edilemez. 73. maddenin son fıkrasında, itiraz konusu kuralda yer alan 'vergi iadesi' konusunda, ne iade hakkının getirilmesi ne de kısmen ya da tamamen kaldırılması hususlarında Bakanlar Kurulu'na yetki verilmemiştir" denilerek verginin yasallığı ilkesi açıkça anlatılmıştır. 

Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi ile istinaf dairelerinin ret kararlarından sonra yapılan ödemelere ilişkin davalar açılmamış ve açılan davalardan feragat edilmiştir. Davaların bir kısmı Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuru ile görüşülmeyi beklemekte olup, verilecek bir ihlal kararından sonra yeniden yargılama ile hem eski davaların hem de düzeltme/şikayet başvurusu ile açılmayan dönemlerin dava konusu edilmesi gündeme gelebilecektir. 


Av. Sadi KAYABAŞI 


Paylaş:
Son Blog Yazıları
18 Aralık 2024 Çarşamba
Anayasa Mahkemesi, kamu personeli olan kişinin kendisi hakkındaki verilere erişim talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin açılan davada sicil ve değerlendirme notlarının paylaşılmamasını huku...
16 Aralık 2024 Pazartesi
HAGB kararları özellikle memuriyete yada asker/polis sınavlarına girişte adayların önüne engel olarak çıktığı gibi bilirkişilik kanunu uyarınca bilirkişi yada konkordato komiseri olmak isteyenler için de engel olabilmektedir.6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nun 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı; bilir...
1 Aralık 2024 Pazar
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile idari para cezalarının birçoğu idari yargı merciilerinin görev alanında çıkarılarak sulh ceza mahkemelerini görev alanına alınmış, Karayollları Trafik kanununda yapılan değişikliler ile birlikte idare mahkemesinin görev alan...