Kamu kurumlarında görev yapmakta iken hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak sehven fazla ödendiği ileri sürülerek adına borç çıkarılan sözleşmeli ya da devlet memurlarından kimi zaman borcunun bir ay içinde ödenmesi istenmekte, ödenmediği takdirde yasal faizi ile geri ödenmesi için dava açılmaktadır.
Kural olarak İdareler, hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak ödediği meblağı her zaman geri isteyebilir. Bunun için mahkeme kararına lüzum olmadan işlem tesis edilebilecektir.
Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarihli ve E.1968/8 K.1973/14 sayılı kararında özetle; İdarenin, hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verilebileceği ve bu karara karşı açılacak davaların çözümünün Danıştay’ın görevi içinde olduğu; İdarenin, yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre aranmaksızın terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri alabileceği; belirtilen istisnalar dışında kalan ödemelerin istirdadının, hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde kabil olduğu ve dava açma süresi geçtikten sonra istirdat edilemeyeceği kabul edilmiştir. Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; idarece memura yapılan haksız ödemelerin dava açma süresi içerisinde istenebileceği, bu süre geçtikten sonra ise ancak yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde ödemenin geri alınabileceği kabul edilmiş ve yerleşik idari yargı kararları da bu doğrultuda istikrar bulmuştur.
Bu içtihat ile İdarenin, yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre aranmaksızın kanunsuz terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri alabileceği kabul edilmektedir.Genel kural bu olmakla birlikte, yokluk, açık hata ve memurun gerçek dışı beyanı ve hilesi halleri dışında kalan hatalı ödemelerin geri alınmasının, hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere 60 gün içinde mümkün olduğu, 60 günlük süre geçtikten sonra geri istenmesinin mümkün olamayacağıdır.
Neticede, kanuna aykırı şekilde yapılan terfi veya intibak işlemine ya da başka usulde yapılan yersiz veya fazla ödemeye o memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi ya da idareyi aldatıcı belge ibraz etmesi sebep olmuşsa, idarece yapılan işlem, yapıldığı tarih itibariyle, idare hukuku yönünden yoklukla malûl (sakat) ise ve özel hukuk yönünden de mutlak butlan ile sakat olmuşsa, yapılan terfi ve intibakta memurun kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata mevcut olduğu halde idareyi haberdar etmemişse, yapılan fazla ödemelerin dayanağı olan hukuka aykırı işlemlerin, 60 günlük süreye bağlı kalınmaksızın her zaman geri alınması mümkün bulunmaktadır. Ancak, bu hukuka aykırı işlem sebebiyle yapılan fazla, yersiz ve haksız ödemelerin geri alınmasında genel hükümlere göre zaman aşımı süresinin dikkate alınması gerekmektedir.
Ancak, bu istisnai haller dışında kalan ve idarenin kendi ihmali ve bilgi azlığı gibi nedenlerden kaynaklanan idari işlemlere dayanılarak yapılan fazla ve yersiz ödemelerin ise , ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere 60 günlük dava açma süresi içinde geri istenmesi mümkündür.
İdarece yersiz olarak ödenen ödemelerin ise, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre mi yoksa idare hukuku ilkeleri uyarınca idari işlemle mi tahsil edileceği hala yüksek mahkemeler arasında tartışılmaktadır.
Gerçekten de, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun “Kamu zararı” başlıklı 71. maddesine göre, “Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması” olarak tanımlanmış olup yersiz ödenen tutarların kamu zararı olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
Danıştay 2. Dairesi , 2010/536 sayılı kararı ile:
"Kamu görevlilerine daha önce sehven kanuna aykırı olarak yapılmış fazla ödemelerin geri alınmasında, 5018 sayılı Kanunun uygulanmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığında, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde anılan Kanun öncesi hukuki durumun değişmediği ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla; kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında, tıpkı 5018 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Danıştay içtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.Diğer taraftan; uyuşmazlığa 5018 sayılı Kanunun uygulanacağı yolundaki yorumun, sonucu tümüyle idari nitelikli olan ve idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığın, adli yargı yerinde çözümleneceğinin kabulü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu anlama gelen bir yorumun Anayasanın 155. maddesi ile kurulan "idari rejim" sistemi ile bağdaşmayacağı da açıktır. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararında ise; idarenin, hatalı işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verebileceğine işaret edilmiştir. Buna göre; uyuşmazlığa konu fazla ödemenin de söz konusu İçtihat gereğince herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın davacıdan istenilmesi mümkün olduğundan, bu meblağın davacıdan geri istenilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğu sonucuna varılmış olup, İdare Mahkemesinin işin esasına girerek bir karar vermesi gerekirken, dava konusu işlemlerin iptali istemini incelenmeksizin reddetmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesi ile yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermiştir.
Uyuşmazlık Mahkemesi ise farklı görüştedir. 2013/1607 sayılı dosyada;
"Bu bakımdan; parasal hak ödemesini düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 12. maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 71. Maddesi kapsamında sayılıp sayılamayacağı yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bütün bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; kamu personeline yapılan yersiz ödemeler nedeniyle kamu kaynağında meydana gelen eksilmenin, 5018 sayılı Kanun'un 71'inci maddesinde tanımlanan bir" kamu zararı" olduğu ve ilgilisi tarafından rızaen ödenmeyen borcun genel hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin kabulü gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa baktığımızda, idarece yapılan yersiz ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca çözümlenmesi gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır" şeklindeki gerekçe ile genel hükümlere göre tahsil yoluna gidilmesi gerektiği, idari işlem ile yersiz ödemenin geri istenemeyeceği içtihad edilmiştir.
Güncel bir Uyuşmazlık Mahkemesi kararında ise (2020/686 E, 2021/487 K.) Mahkemenin orta bir yol aradığı göze çarpmaktadır. Kararda “yanlış bir şart tasarrufun idare tarafından geri alınmasından dolayı ödenmiş fazla paraların geri istenmesi davalarında, kamu yararı ile kişisel yararı uzlaştıracak, kamu ve hukuk düzenini sarsmayacak, aksine, bunlara güven ve devamlılık sağlayacak nitelikte en adil ve hukuki bir norm olarak iptal davası süresini, genel olarak yanlış şart tasarrufu, geriye yürür şekilde geri almak için bir sınır olarak kabul etmek, bu süre geçtikten sonra tasarrufun ancak ilerisi için hüküm ifade edecek şekilde geri alınabileceği, daha doğrusu ilerisi için değiştirilebileceği, tarzında bir sonuca varmak gerekir. Belirtilen süreler geçtikten sonra idare yanlış tasarrufunu geri alsa bile, geçmişteki durumlar artık kazanılmış durum niteliğinde olacağından, yanlış işleme dayanılarak yapılmış ödemelerin sebepsiz olduğu da ileri sürülemeyecek ve geri istenmesi mümkün olmayacaktır” şeklinde bir gerekçeye yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi de, 17 Mart 2023 gün ve 32135 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan bireysel başvuru kararında başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesine ilişkin işleme karşı açtığı davada adli yargı/idari yargı ayrımına girmeden "Bu noktada öncelikle incelenmesi gereken mesele hatanın gerçek olup olmadığıdır. " şeklindeki cümle ile uyuşmazlığın özüne inmiş, "Hatalı intibak işlemlerinin düzeltilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde kamu makamlarının ve başvurucunun hatalı işlemin tesisine katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda başvurucunun kusurunun veya hilesinin bulunup bulunmadığı büyük önem taşımaktadır." cümleleri ile kusurun kimde olduğuna işaret etmiş, kararın devamında ise;
"48. Somut olayda başvurucunun İdareyi yanıltması veya İdarenin yanılmasına sebebiyet verecek davranışlarda bulunması söz konusu değildir. Başvurucunun mezun olduğu lisans programına ilişkin olarak İdareye sunduğu belgelerin sahteliği veya yanıltıcı bilgi içerdiği iddia edilmemiştir. İdare, başvurucunun sunduğu belgeleri inceleyip değerlendirip başvurucuyu fizik mühendisi olarak göreve başlatmış ve tüm intibak işlemlerini bu unvanı esas alarak gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun intibakının fizik mühendisi olarak yapılmasının hatalı olduğu kabul edilse bile bunda başvurucunun hiçbir kusuru bulunmamaktadır.
49. Öte yandan başvurucunun intibak işleminde var olduğu ileri sürülen hatanın tespit edilmesinde geçen yaklaşık otuz iki yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca başvurucunun intibak işleminin düzeltilmesi hususunda İdarece herhangi bir girişimde bulunulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır.
50. Sonuç olarak başvurucunun intibakının hatalı olduğu kabul edilse bile hatanın yapılmasında başvurucunun hiçbir kusurunun mevcut olmadığı ve aradan geçen otuz iki yıl boyunca İdarenin bunu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmadığı gözetildiğinde başvurucunun intibakının düzeltilmesindeki kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki adil dengenin bozulduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. "şeklindeki gerekçe ile başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesini mülkiyet hakkına aykırı görmüştür.
Sonuç olarak, İdareler, kural olarak hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak ödediği meblağı her zaman geri isteyebilir ise de, bu talebin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak genel hükümler ile mi yoksa idare hukuku ilkeleri uyarınca idari bir işlem ile mi yapılacağı hususu henüz tam olarak açık bir içtihada kavuşmamıştır. İdarelerce geri ödeme amacıyla işlem tesis edilmesi halinde idari yargıya başvurarak geri ödeme işleminin iptalinin istenilmesi gerektiği gibi icra takibi yada hukuk mahkemesinde açılacak bir davada da geri ödeme koşullarının oluşmadığının öne sürülmesi gerekmektedir.
Av. Sadi KAYABAŞI