Ülkemizde maalesef maden kazaları çok sık karşılaşılan ve çokça can kaybı yaşadığımız kazalar olup, kazanın oluşmasında kusuru olan işveren firmaların sorumluluğuna gidilebileceği gibi şayet hizmet kusuru varsa idarenin de sorumluluğuna gidilerek tazminat davaları açılabilecektir.
2709 sayılı Anayasa’nın 125 inci maddesinde; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (...)İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü öngörülmüştür.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin yürüttüğü kamu faaliyetlerinden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından, idare aleyhine açılan ve tazminat davalarını da kapsayan bir dava türüdür. Tazminat istemli tam yargı davalarında Mahkeme, hem olayın maddî yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukukî sonuçları tespit ederek bir sonuca varacaktır.
İdarenin hukukî sorumluluğu; kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idarî etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
İdarenin hukukî sorumluluğu, kişilere lütûf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare - birey ilişkisinin doğurduğu hukukî bir sonuçtur. İdarî yargı mercileri, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukukî sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihat yoluyla saptayarak sonuca varmaktadırlar.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen ve işlem veya eylemlerinden meydana gelmiş olan zararları tazminle yükümlü olup; idarî eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idarî işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her hâlde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Kusur sorumluluğu, idarenin eylem ve işlemleri nedeniyle meydana gelen zararlarda, eylemle zarar arasında kurulacak illîyet bağının yanı sıra kusur şartının da arandığı sorumluluk türüdür. Kusursuz sorumluluk ise idarenin eylemlerinden dolayı kusur şartı aranmaksızın, sadece eylem ve oluşan zarar arasında illîyet bağının kurulması ile meydana gelen zararlardan idarenin sorumlu tutulduğu durumlardır.
Doktrin ve içtihatta kabul edildiği üzere, idarenin kusurlu eylemleri, hizmetin hiç işlememesi, kötü veya geç işlemesi şeklinde meydana gelmektedir. Hizmetin hiç işlememesi, idarenin kendisine yüklenen kamu hizmetini hiç yapmaması nedeniyle kusurun oluşabileceği durumlardır. Hizmetin kötü işlemesi, kamu hizmetini gerektiği gibi veya usûlüne uygun yapmamasıdır. Hizmetin geç işlemesi ise idarenin kamu hizmetini zamanında yapmaması nedeniyle kusur sorumluluğuna gidilebilen hâllerdir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için sorumluluk hâllerinden birisinin mevcut olması ve kusura dayalı sorumluluklarda hizmet kusurunun sabit olması gerekir. Bir maden kazasında hizmet kusurundan söz edebilmek için ise maden kazasının meydana gelmesinde idarenin kusurunun sübûta ermiş olması gerekir. Bu sebeple, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan madenlerin işletilmesi için davalı idarenin madenlerin işletmecilere devrinden başlayarak, olayın meydana geldiği tarihe kadar üzerine düşen yükümlülükleri yetkisi çerçevesinde yerine getirip getirmediğinin, yetkilerini kullanırken kusurlu davranıp davranmadığının tespiti gerekmektedir.
Maden kazasının meydana gelmesinde kusurların tespiti hukukî bir konu olmayıp, çözümü özel ve teknik bilgi gerektirdiğinden, bilirkişilik müessesinden yararlanılması gerektiği kuşkusuzdur. Bu konuda Mahkemece bizzat bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği gibi, zorunluluk hâlinde talimat yoluyla başka mahkemeler aracılığıyla da bilirkişi incelemesi yaptırabilir veya aynı konuda daha önceden yapılmış bilirkişi incelemesi sonucu oluşturulan raporlar hükme elverişli görülürse bunlardan da yararlanılabilir.
Maden kazasının meydana geldiği zaman ve sonrasında başka resmî kurumlarca elde edilen bilgi ve belgeler ışığında hazırlanan raporların esas alınması usule uygun bir yöntem olup, Anayasanın 141 inci maddesinde öngörülen usûl ekonomisi ilkesi uyarınca aynı konuda daha önce adli yargı mercileri (ceza/hukuk) tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporların da değerlendirilmesi gündeme gelebilir.
28.10.2014 tarihinde Karaman Ermenek'te bulunan kömür ocağında meydana gelen maden kazası ile ilgili açtığımız davada Yerel Mahkemece;
"Gerek Mahkemelerde ve Cumhuriyet Savcılıklarında alınan ifadeler ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporları, gerekse olayla ilgili kuruluşların ve bilhassa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince olaydan sonra yapılan incelemelerde, maden kazasının; maden sahasına ait eski çalışma sahalarına ilişkin imalat haritalarının bulunmaması, bu sebeple de eski çalışma sahalarının tespit edilememesi ve en az 25 metrelik kontrol sondajları yapılarak kazılarının devam etmesi gerekir iken sondaj makinesi olmaksızın kazıların devam ettirilmesi nedeniyle meydana geldiğinin ifade edildiği görülmektedir." cümleleriyle işveren firmaların %95 oranında, Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (MİGEM) %5 oranında kusurlu olduğu sonucuna varılmıştır.
Kararda;
" Dava dosyası kapsamındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi ve inceleme raporlarının birlikte değerlendirilmesinden; somut olayda davalı idarenin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durumun bulunduğu tespit edilmesine rağmen, daha önce tespit edilen eksikliklerin yerine getirildiği gerekçesi ile daha önce durdurulan üretim faaliyetlerinin devamına izin verdiği, kendisine verilen haritalarda geçmiş yıllara ait üretim konumu gösterilmemesine rağmen rödovansçı ve ruhsat sahibini uyarmadığı anlaşıldığından kusurlu olduğu ve somut olayda tazmin sorumluluğunun koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır." gerekçesine yer verilmiştir.
Yukarıda detaylı vurgulandığı üzere idarenin hizmet kusurunun tespiti halinde işveren yanında devletin de (bakanlık, belediye, valilik, özel idare, MİGEM vb) sorumluluğuna gidilerek idare mahkemelerinde dava açılarak tazminat talebinde bulunulabilecektir.
Av. Sadi KAYABAŞI