2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesinin son fıkrasında; "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür." kuralı yer almakta; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesi 1. fıkrasının (b) bendinde de; "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları" idari dava türleri arasında sayılmış bulunmaktadır.
2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun ''Aylık bağlanması'' başlıklı 4. Maddesinde; bu Kanun kapsamına girenlerden, ölenlerin kendilerine bağlanması gereken görev malullüğü aylığının, dul ve yetimlerine intikal ettirileceği, bu madde gereğince ilgili sosyal güvenlik kurumlarınca kendi mevzuatlarına göre bağlanan aylıkların % 25 oranında artırılmak suretiyle ödeneceği; 6. maddesinde ise, bu Kanun hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminatın, uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığı olduğu; yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı idarelerin ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında bu Kanun hükümleri uyarınca ödenen nakdi tazminatın göz önünde tutulacağı hükme bağlanmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'un, 53. maddesinde ölüm halinde uğranılan zararlar; " 1. Cenaze giderleri, 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar." olarak belirlenmiş, ölüm ve bedensel zararların belirlenmesine ilişkin 55. maddesinde; "Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır." hükmü yer almıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının 10 numaralı bendinin (b) alt bendinde, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişiler arasında, "18 yaşını, lise ve dengi öğrenim ile işletmelerde meslekî eğitim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları" sayılmıştır.
Kamu idarelerinin, görmekle yükümlü bulundukları kamu hizmetlerini yürütürken kanunlara ve hukuka uygun hareket etmek zorunda oldukları, idare hukukunun önemli bir ilkesi olup, idarelerin bu ilkeye aykırı davranışları nedeniyle kişilerin uğrayacakları zararların tazminle yükümlü olmaları T.C. Anayasası’nın 125.maddesi hükmünün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin "sosyal hukuk devleti" niteliğinin doğal bir sonucudur.
İdarelerin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için ortada bir zararın bulunması ve zararla idari davranış (idari işlem yada eylem) arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Ancak idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesi için bu işlem ve eylemin “hizmet kusuru” oluşturması yada kusursuz sorumluluk esaslarının uygulanmasına elverişli olması sebebiyle şahıslara ve şahsi mülkiyete bir zarar verilmesi halinde bu zararın idarelerce tazmini gerekmektedir. İdareyi böyle bir zararın tazmini ile sorumlu tutabilmek için öncelikle ortada tazmini gereken bir zararın bulunması, zararın zarar gören kişinin kendi kusurundan veya kamu görevlileri dışında idare ile hukuki bir ilişki içinde olmayan üçüncü kişilerin kusurundan kaynaklanmaması ve mücbir sebep bulunmaması halinde, idarenin kusurunun ve hizmet kusuru ile zarar arasında illiyet bağının; kusursuz sorumluluk ilkesinde ise idarenin kusuru aranmaksızın meydana gelen zarar ile idari davranış arasında illiyet bağının kanıtlanması sonucunda idarenin sorumluluğundan bahsedebilmek olanaklı olacaktır.
Bu kapsamda, kamu hizmetlerinde çalışan bir memur ya da kamu görevlisinin görevi sırasında ya da görevi nedeniyle bir zarara uğraması halinde, bu zarar hizmetin bir gereği olarak kabul edilirse, mesleki risk ilkesi gereği idarenin kusursuz sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Kamu görevlilerinin ve özellikle güvenlik personelinin görevlerini yerine getirdikleri sırada yaralanmaları ya da şehit edilmeleri nedeniyle uğranılan zararlardan da "meslekî risk" ilkesi gereğince kusursuz sorumluluk ilke ve esaslarına göre sorumlu olduğu yerleşik Danıştay içtihatları ve öğretide kabul edilmiştir. Bu gibi durumlarda idare, zarar ile idarî eylem arasında doğrudan bir nedensellik bağı aranmadan zarardan kusursuz olarak sorumludur. Zira kamu görevlisi hizmeti nedeniyle bir zarara uğrarken, toplumun tüm veya bir kısmı bu hizmetten yararlanmaktadır. Ortaya çıkan zarar, görevin usulüne uygun olarak yapılmamasının bir sonucudur.
İdarece mesleki risk ilkesi kabul edilmiş ve bu kapsamda 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereği, kamu görevlilerinin, bu görevlerinden dolayı veya görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları görev nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları halinde, kendilerine ya da yakınlarına tazminat ödenmektedir.
Kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında ve görev nedeniyle oluşan zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağı bulunduğu açık olduğundan kamu görevi sırasında şehit olan polis memurları için açılan maddi ve manevi tazminat davalarında kabul kararları çıkmaktadır.
Maddi zarar olarak hayatını kaybeden yakınları nedeniyle uğranılan destekten yoksun kalma tazminatı bilirkişi tarafından hesaplanarak ödenmektedir. Hesap yapılırken 2330 sayılı Kanun uyarınca ödenmiş olan nakdi tazminat tutarlarının ve davacılara bağlanan vazife malullüğü aylığı peşin sermaye değeri ile adi malullük aylığı peşin sermaye değeri arasındaki farkın güncellenerek tenzil edilmek suretiyle yoksun kalınan destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmaktadır.
2022 yılında şehit olan polis memuru için açtığımız davada anne için 1.047.364,17-TL maddi, küçük oğlu için 254.625,83-TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Aynı davada anne için 250.000,00 TL manevi, küçük oğlu için de 250.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiş olup, toplam 1801,990.00 TL maddi/manevi tazminata hükmedilmiştir.
Kamu görevinde şehit olunması halinde yaşanan acının tarifi olmasa da murisin kamu hizmetini yerine getirdiği ve idarenin gözetim ve sorumluluğu altında bulunduğu sırada vefat etmesi sonucunda duydukları ve ömür boyu duyacakları acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntılarının kısmen de olsa dindirilmesi için müteveffanın yaşı, olayın meydana geliş şekli, davacıların müteveffanın eşi ve çocukları olduğu ve bu hususların yanı sıra ülkenin ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü göz önüne alınarak maddi ve manevi tazminata hükmedilmekte olup, 2577 sayılı Kanunun 13. Maddesinde düzenlenen ve idareye karşı açılan bu davanın süresi kaçırılmadan ikame edilmesi gerekmektedir.
Av. Sadi KAYABAŞI