KAYABAŞI

Kamu Personeline "Yazılı İkaz" Şeklinde Bir Ceza Verilemez

Kamu Personeline "Yazılı İkaz" Şeklinde Bir Ceza Verilemez
Kamu Personeline "Yazılı İkaz" Şeklinde Bir Ceza Verilemez

657 sayılı Devlet Memurları Kanununda disiplin cezaları   uyarma,  kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarma cezaları olarak sayılmaktadır.

7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında  Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanunu (kısa süreli durdurma, uzun süreli durdurma ve meslekten çıkarma ilavesiyle)  ile 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununda da benzer cezalar (hizmete kısmi süreli devam ve oda hapsi ilavesiyle ) öngörülmüştür. 

Hem 675 sayılı Kanunda hem de diğer personel mevzuatında memura verilecek disiplin cezaları arasında yazılı ikaz şeklinde bir ceza bulunmamaktadır. Uyarma cezası ise "Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir." şeklinde tanımlanmış olup, uyarma cezası dışında kamu personeline yazılı ikaz yapılması mümkün olmadığı gibi uyarma cezasının da  ancak usulüne uygun yapılacak bir soruşturma/inceleme sonucu yetkili disiplin amirince verilebileceği açıktır. 

İdare hukuku ilkelerinden olan kanuni idare ilkesi, idarenin eylem ve işlemlerinin kanuna aykırı olmamasını gerektirmektedir. Bir başka deyişle idarenin eylem ve işlemlerinin kanunun çizdiği sınırlar içinde tesis edilmesi gerekmektedir.Aksi durum, idari eylem ve işlemlerde keyfi davranılmasına sebebiyet vereceği gibi aynı zamanda hukuki öngörülebilirlik ve hukuk devleri ilkesine aykırı bir durum oluşturacaktır. Nitekim bu huus Anayasanın 8. Maddesinde "Yürütme yetkisi ve görevi Anaysa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir" hükmüyle uyulması gereken temel bir norm olarak belirtilmiştir. Kanunların uygulanmasını göstermek üzere çıkarılan yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemlerde de bu ilkeye uygun davranılması gerektiği tabiidir.

Nitekim, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'nde başmüfettiş olarak görev yapan davacının, görevli olduğu bir soruşturma esnasında yaptığı uygulamanın usulen doğru olmadığı gerekçesiyle bu uygulamanın tekrarlanmaması konusunda yazılı olarak ikaz edilmesine ilişkin... tarih ve ... sayılı işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada önce davanın reddine karar verilmiş, daha sonra bozma kararına uyularak işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararda;

"657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin düzenlendiği, anılan maddenin (A) bendinde, "uyarma" cezasının, "memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir." şeklinde tanımlanarak en alt ceza olarak öngörüldüğü, en alt cezanın uygulanamayacağı hallerde "cezai mahiyette olmamak üzere yazı ile ikaz edilmeye" dair bir düzenlemeye yer verilmediği görüldüğünden, davacı hakkında isnat edilen fiiller nedeniyle "yazı ile ikaz" şeklinde işlem tesis edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği" gerekçesiyle iptal kararı verilmiştir. 

Anılan karar da Danıştay 12. Dairesinin E:2020/5194, K:2021/991  sayılı  kararı ile onanmış olup, devlet memurlarına Kanunda sayılan cezalar dışında bir ceza verilemeyeceği gibi yazılı olarak ikaz edilemeyeceği içtihada bağlanmıştır. 

Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yolu (2015/13108) ile verdiği kararda ;

"67.Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 23, 24) Danıştay içtihadında ortaya konulduğu üzere mevzuatta kamu görevlilerinin yazılı olarak ikaz edilmelerine imkân tanıyan bir düzenleme bulunmaması nedeniyle bu tip işlemler esasen bir disiplin cezası niteliği taşımamaktadır. Bununla birlikte Danıştay içtihadında, özlük dosyasında saklanan söz konusu işlemlerin idarenin kamu görevlisi hakkında takdir yetkisini kullanacağı çeşitli işlemlerde (taltif/ceza/atama/görevlendirme/terfi gibi) dikkate alınabileceğinden hukuki durumunu etkileyebileceğinin kabul edildiği görülmektedir. Anılan içtihattaki yaklaşımın öz itibarıyla, statü hukukuna göre çalışan kamu görevlilerinin çalışma hayatının ve mesleki kariyerinin doğrudan, idare tarafından kamu personel hukuku kapsamında gerçekleştirilen birtakım işlemlerle şekillenmesi olgusuna dayandığı anlaşılmaktadır. Buna göre Danıştayın söz konusu içtihadının idari işlemin icrailik niteliğinden hareketle dava konusu edilebilirliğinin tespitinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeten, objektif ve hukuken kabul edilebilir ölçütler içerdiği görülmektedir.

68. Danıştay içtihadında benimsenen bu yaklaşıma göre somut olayda başvurucunun yazılı olarak uyarılması yolunda tesis edilen ve özlük dosyasında saklandığı anlaşılan söz konusu işlemin başvurucu üzerinde birtakım hukuksal sonuçlar doğurma kapasitesinin bulunduğu, bu hâliyle icrailik niteliğinin olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruya konu derece mahkemesi kararında ise Danıştay içtihadında belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir irdelemeye gidilmeksizin salt söz konusu yazının bir disiplin cezası olmadığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek ortada idari davaya konu edilebilecek bir işlem bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı görülmektedir.

69. Derece mahkemesinin somut davada iptali istenen idari işlemin icrailik niteliğini taşıyıp taşımadığının, dolayısıyla davaya konu edilebilirliğinin değerlendirilmesiyle ve 2577 sayılı Kanun'da düzenlenen usul kurallarının uygulanmasıyla ilgili bu şekilci yorumunun başvurucunun hukuksal durumunu etkileyen idari işlemden doğan uyuşmazlığı mahkeme önüne taşımasını engellediği, bu durumun başvurucuya ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır." şeklindeki gerekçe ile konuya son noktayı koymuştur. 

Uygulamada sık sık disiplin soruşturması açılması yerine memurun ifadesi alınarak yazılı ikaz etme şeklinde tasarruflara rastlanılmakta olup, bu uygulamanın hukuki olmaması bir yana devamı halinde mobbing anlamına da gelebileceği dikkat alınarak idari yargı merciilerine başvurularak iptalinin sağlanması mümkündür.


Av. Sadi KAYABAŞI 


Paylaş:
Son Blog Yazıları
25 Eylül 2024 Çarşamba
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile 5434 sayılı Emekli SandığıKanunu'nun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, kamu tüzel kişiliğine sahip Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, hiç bir işleme gerek kalmaksızın, bu Kanun'un yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte, 1. maddeye dayan...
23 Eylül 2024 Pazartesi
6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usülü Hakkında Kanun'un 37. maddesinde:"Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir./Hususi kanunlarındaödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göreyapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde öden...
16 Eylül 2024 Pazartesi
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 3-e bendinde: "Katılımcı: OSB’lerde, bir işletmeninkurulması için parsel tahsisi veya satışı yapılanlar ile maliki bulunduğu parselde üretimde bulunan veyabulunmayı taahhüt eden ve bu Kanunun amacına uygun faaliyet gösteren gerçek veya tüzel kişi ile f...