KAYABAŞI

Maden Hukukunda Ruhsat Güvencesi

Maden Hukukunda Ruhsat Güvencesi
Maden Hukukunda Ruhsat Güvencesi

Madenler devletin hüküm ve tasarrufunda olan kamu malı niteliğinde kabul edilen tabii servet ve kaynaklardır.  Anayasa’nın ilgili hükmüne göre; tabi kaynaklar ve servetler devletin hüküm ve tasarrufunda olup, bir tabi servet ve kaynak olan madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı devlete ait kılınmıştır. Anayasa’da düzenlenen “hüküm ve tasarruf” kavramlarının madenlerin mülkiyetine işaret ettiği ve madenlerin kamu malı olduğu düşüncesi hakim olmuştur. Bu nedenle, Anayasa’nın bu maddesi gereği madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı asli olarak Devlete verilmiştir. Anayasa bir taraftan da Devletin bu hakkını belirli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere verebileceği kuralını getirmiştir.

Türk maden hukukunun dayandığı temel ilkeleri gösteren Anayasanın 168. maddesine istinaden yürürlüğe giren Maden Kanunu’nda, imtiyaz sözleşmeleri yerine madenlerin izin ve ruhsat yöntemiyle gerçek veya tüzel kişilere işlettirilmesi esası benimsenmiştir. Maden Kanunu bir ruhsat hukuku olarak şekillenmiş ve bu ruhsatlar ile içeriği hakların takibi için ayrı bir sicil olan maden siciline kayıt esası öngörülmüştür.

Maden haklarının mülkiyet hakkı gibi güçlü bir niteliğe sahip olması, onların kazanılması kadar, durdurulması ve iptal edilmesinin belirli kurallara bağlı kalmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda maden hukuku dizgesi, bir yandan maden hakkı sahiplerinin ruhsat veya imtiyaza sahip olmaktan doğan haklı beklentileri ile madenlerin işletilmesi ve korunmasından doğacak kamu yararı arasında denge kurmalıdır. Elbette ki devlet, ekolojik ve sosyal çevrenin korunmasındaki ve ekonomik kalkınmadaki kamu yararını gözetmelidir. Ancak, kamu idareleri, kalkınma planları veya arazi düzenlemeleri yaparken maden haklarını da dikkate almalıdırlar. Hukuki yapı, madenciliğe yatırım yapanlar için keyfi uygulamalardan uzak, önceden öngörülebilir bir ortam sağlamalıdır. (Omalu ve Zamora, 1999; Siac, 1999) 

Maden hukukunda en önemli kural, ruhsat güvencesinin sağlanmasıdır. Gerçekten ruhsat güvencesi, maden hukukunda olmazsa olmaz “sine quo non” bir ilkedir.Hukuksal koruma sağlanan maden hakları, önce maden arama hakkı daha sonra da maden işletme hakkı olarak verilmektedir. Maden arama hakkına dayanarak maden varlığını saptayan her hak sahibi maden işletme ruhsatı veya imtiyazı alabilmelidir. (3 Topaloğlu, M., Maden Ruhsatlarının Güvenilirliği Ruhsat Güvencesi, Türkiye Madenciler Derneği Sektörden Haberler Bülteni, S.38, Haziran 2011, s.42. )Hukuki yapı, madenciliğe yatırım yapanlar için keyfi uygulamalardan uzak ve önceden öngörülebilir bir ortam sağlamalıdır. Özellikle maden ruhsatlarının iptalleri ve durdurulmaları ancak çok istisnai hallerde söz konusu olabilmelidir. Maden bürokrasisine istediği zaman alacağı bir kararla ruhsatın iptali ve durdurulması yönünde verilecek bir takdir yetkisi kanundaki ruhsat güvencesine ilişkin bütün hükümleri sıfır derecesine indirir. Maden ruhsat süreçlerinde kazanılmış haklara azami ölçüde saygı gösterilmelidir. 

Maden hukukunda arama ve işletme ruhsatı ve saha o kadar önemlidir ki Maden Kanunun 46. Maddesine benzer bir düzenleme 5686 sayılı Kanunda da yer almıştır. Kanunun "İrtifak ve Kamulaştırma" kenar başlıklı 12. maddesinde;

" Arama ruhsatı sahibi, arama faaliyetleri yapılacak alanda, özel mülkiyete konu taşınmazın sahibi ile anlaşamaması halinde, idareye müracaat ederek irtifak hakkı talebinde bulunabilir.(2) İşletme ruhsatı süresince sadece sondaj yerleri ve isale hattı, kaptaj gibi gerekli olan yerler için taşınmazın sahibi ile anlaşma sağlanamaz ise ruhsat sahibi, idareye müracaat ederek kamulaştırma veya irtifak hakkı talebinde bulunabilir. Talep, idarece incelenip değerlendirildikten sonra uygun bulunması halinde kamu yararı kararı alınır.(3) İrtifak ve kamulaştırma işlemleri, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre yürütülür. İrtifak ve kamulaştırma bedelleri ve masrafları ruhsat sahibince ödenir.(4) Kamulaştırılan taşınmaz, tapuya idare adına tescil edilip, faaliyetler devam ettiği sürece ruhsat sahibi adına tahsis edilir." kurallarına yer verilmekte olup, arama faaliyetleri yapılacak alanda, özel mülkiyete konu taşınmazın sahibi ile anlaşılamaması halinde, kamulaştırma ve irtifak hakkı gündeme gelmektedir. 

Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin Dairesi’nin 25.02.2010 gün ve E. 2010/304, K. 2010/2074 sayılı ilke kararında bu husus aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:

“Hemen belirtmek gerekir ki, kural olarak ruhsat alınmış olması sahibine bu konuda faaliyet gösterme hakkı verir. Ancak, mülkiyet hakkına el atılamayacağı DA KUŞKUSUZDUR. Ne var ki, işletme ruhsatı alınan yerin özel mülkiyete konu olması halinde taraflarca anlaşma sağlanamaması ve işletme ruhsatı sahibinin talebi üzerine Bakanlıkça (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) kamu yararı bulunduğuna karar verilmesi durumunda kamulaştırılacağı 3213 sayılı Yasanın 46’ncı maddesi HÜKMÜ GEREĞİDİR.

Kural koyucuların keyfî kurallar koyamaması, bir takım kaidelere uygun işlemler tesis etmelerinin zorunlu olması ve sadece kuralların uygulandığı kişilerin değil, kural koyucuların kendilerinin de kaidelere bağlı ve uygun hareket  etmelerini ifade eden hukuk devletinin unsurlarından birisi de, kazanılmış hak ilkesinin varlığının kabul edilmesi ve bu ilkeye uygun hareket edilmesi gerekliliğidir. Teoride kazanılmış hak; objektif bir hukuk kuralının kişiye uygulanmasıyla, objektif ve genel hukukî durumun, (kişisel bir işlem ile) sübjektif/özel hukukî duruma dönüşmesi hali olup; yürürlükteki hukuk kurallarına göre yapılıp, hukuka uygun bir şekilde tamamlanan ve ilgilisinin lehine bir sonuç doğuran ve aynı zamanda hak sahibinin iradesi sonucu yine hak sahibinin bir eyleminden veya işleminden sonra ortaya çıkan şahsî yararların, yürürlükteki hukuk kurallarının veya ilgilinin durumunun değişmesinden etkilenmemesi veya işlemin geri alınması sonrasında geri almadan önceki halin korunarak devam ettirilmesi halini ifade etmektedir.

Anayasa Mahkemesi de 2017/36 sayılı dosyada Maden Kanunu'na eklenen Geçici 22. Maddeye ilişkin kararında somut olaya ilişkin birçok tespitte bulunmaktadır. Yüksek Mahkeme gerekçeli kararında;

"22. Kanun’a göre madencilik faaliyetinde bulunan kişiler işletme ruhsatı alıncaya kadar madencilik faaliyetleri için zorunlu ve temdit dâhil ruhsat süresi ile sınırlı olan yol, su, haberleşme, enerji nakil hattı, bant konveyör, havai hat, kuyu tesisleri, şantiye binası, yemekhane, atölye, kantar tesisleri, maden stok alanı, pasa döküm alanı, atık barajı, trafo, patlayıcı madde ve müştemilatı deposu gibi geçici yapı ve binalar gibi altyapı tesisleri ile madencilik faaliyetleri için zorunlu olan her türlü kırma, eleme, öğütme, kesme ve sayalama tesisleri ile işleme tesisi kapsamında asfalt üretim, hazır beton, yapı elemanı tesisleri, sallantılı masa, jig, konsantratör, flotasyon, liç, kalsinasyon, bioksidasyon ve benzeri cevher hazırlama ve zenginleştirme tesisleri, karıştırma, depolama, stoklama, atık kazanma ve atık bertaraf tesisleri gibi geçici üniteler şeklinde tesisler kurmakta ve arama ruhsat sahasında bir termin planı dâhilinde ekonomik olarak işletilebilecek bir maden yatağı bulabilmek için arama süresi boyunca yapılacak olan arama faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım bilgilerini ve mali yeterliliği içeren maden arama projesi hazırlamaktadır. Dolayısıyla madencilik faaliyetinde bulunan kişilerin işletme ruhsatı alıncaya kadar Kanun’da öngörülen usul ve esaslara göre madencilik faaliyetleriyle ilgili pek çok tesis ve altyapı tesisi kurarak maden arama projesi almak suretiyle madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin yatırımlar yaptığı açıktır. Kanun koyucunun kuralla, maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde ruhsat iptali yerine idari para cezası uygulanmasını öngörmek suretiyle ruhsat sahiplerinin işletme ruhsatlarının geçerliliklerinin devamını sağlayarak söz konusu yatırımların korunmasını ve madencilik faaliyetlerinin devam etmesini sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır.

...

24 .../ Kural maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde işletme ruhsatlarının iptali yerine bunların devamı suretiyle madencilik faaliyetlerine yapılan yatırımların korunması ve bu faaliyetlerin devam etmesi ile madencilik faaliyetlerinin denetlenmesini sağlamayı amaçlamaktadır. "  şeklindeki gerekçe ile arama ve işletme ruhsatlarının iptalinin sonuçlarını sebepleri ile birlikte irdelemiş (itiraz konusu kuralın) söz konusu yatırımların korunmasını ve madencilik faaliyetlerinin devam etmesini sağlamayı amaçladığını vurgulayarak başvuruyu reddetmiştir. 

Ruhsat güvencesi gereği maden hakları mülkiyet hakkı gibi  güçlü bir niteliğe sahip olmalıdır. Maden hakları kazanılması kadar, durdurulması ve iptal edilmesi, belirli kurallara bağlı kalmalıdır.  Hukuki yapı, madenciliğe yatırım yapanlar için keyfi uygulamalardan uzak, önceden öngörülebilir bir ortam sağlamalıdır.  Maden hukuku dizgesi, bir yandan maden hakkı sahiplerinin ruhsata sahip olmaktan doğan haklı beklentileri ile madenlerin işletilmesi ve korunmasından doğacak kamu yararı arasında denge kurmalıdır.  Kamu idareleri, kalkınma planları veya arazi düzenlemeleri yaparken maden haklarını da dikkate almalıdırlar. 

Danıştay 8. Dairesinin 1999/1889 sayılı kararında da ruhsat güvencesi ve sonuçlarına vurgu yapılmıştır. Kararda ;

"Ülke ekonomisi için artı değer yaratan, yapılan ihracatla döviz girdisi sağlayan ve pek çok kişiye iş olanağı açan bu tür işletmelerin kapatılması için çevre ve insan sağlığına zarar verdiğinin kesin olarak saptanmış olması gerekir. Oysa, olayda, konunun uzmanlarınca hazırlanan raporda, çevre ve insan sağlığına olumsuz etkileri alınacak önlemlerle giderilebilecek düzeyde olduğu belirtildiğinden, uyuşmazlığa konu maden sahalarına ilişkin ruhsatların, kamu yararı dengesi gözetilmeksizin, idarenin denetim yetkisinin yok sayılarak, olabilecek risk varsayımından hareketle iptali yoluna gidilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır." cümlelerine yer verilmektedir.

Öte yandan, maden ruhsatlarını Başbakan iznine bağlayan  16 Haziran 2012'de Resmi Gazete'de yayımlanan Başbakanlık Genelgesi'nin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada Danıştay 8. Dairesince genelgenin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Kararda "Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından maden ruhsatı düzenlenebilmesi için gerekli bilgi, belge ve izinlerin Maden Kanunu ile ilgili yönetmeliklerde açıkça belirtildiği ve bunların arasında Başbakanlık izninin gerekli olduğu yolunda bir hükmün yer almadığı görülmektedir. Dava konusu genelgeyle maden mevzuatında öngörülmeyen ayrı izin müessesesi getirildiği, bu haliyle dava konusu genelgenin, maden ruhsatları bakımından kısıtlayıcı hükümler içeren ve üst hukuk normu olan Maden Kanunu ve Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği'ne aykırı bir düzenleme olduğu sonucuna varılmıştır." gerekçesine yer verilmektedir.

Sonuç olarak, maden yatırımları büyük bütçeli ve uzun vadeli yatırımlar olup, arama ve işletme ruhsatlarının güvence altına alınması gerekmektedir. Ülkemiz maden kaynağı yönüyle oldukça zengin bir ülke olduğundan Anayasal güvence altına alınan madencilik faaliyetlerinin ruhsat güvencesi sağlanarak hayata geçirilmesi hem maden ekonomisinin hem de maden hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden olmalıdır.


Av. Sadi KAYABAŞI

Paylaş:
Son Blog Yazıları
22 Kasım 2024 Cuma
Pasaport Kanununun “Pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller:" kenar başlıklı 22. Maddesinde;Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere ve terör örgütlerine aidiyeti, iltisa...
18 Kasım 2024 Pazartesi
6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 54. maddesinde; ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının cebren tahsil olunacağı, 55. maddesinde; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 15 gün içinde ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olu...
15 Kasım 2024 Cuma
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10'uncu maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenl...