24 Şubat 1984 tarihinde kabul edilen İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki yapılar hakkında düzenlemelere yer verilmiş, 10. Maddesinde hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapıların kayıt maliki kamu kuruluşunca hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verileceği kurala bağlanmıştır.
1984 yılında yürürlüğe giren bu kanun uyarınca gecekondu sahiplerine tapu tahsis belgeleri dağıtılmış, zamanla şehirlerin büyümesi ve yapılan imar planları sonucu tapu tahsis belgelerinin iptali sözkonusu olabilmiştir.
Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. Maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmektedir.
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğu olan beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir.Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir. Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır .
Tapu tahsis belgelerine ilişkin Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında tapu tahsis belgesinin taşınmazın mülkiyetinin elde edileceğine dair meşru beklenti oluşturan bir kanun hükmünün veya yerleşik yargısal içtihadın bulunmadığı vurgulanarak Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Yüksek Mahkeme "Tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi tek başına kişiye taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklenti doğurmasa da söz konusu belgenin mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir ekonomik menfaat teşkil ettiği açıktır. " görüşünü savunmaya devam etmektedir.
Tapu tahsis belgesine konu gecekondunun iki katlı olduğundan bahisle belgenin iptal edilmesine ilişkin açılan davada idare mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, kararın Danıştay'ca onanması üzerine konu bireysel başvuru ile Anayasa Mahkemesi önüne taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi önce uyuşmazlığın özünü tespit etmiş, "Somut olayda başvurucuların murisine verilen tapu tahsis belgesi, ihtilaf konusu gecekondunun iki katlı olduğu gözetilerek geri alınmıştır. Belediye, gecekondunun iki katlı olduğunu dikkate alarak başvurucunun dar gelirli olma şartını sağlamadığını kabul etmiştir. İdare Mahkemesinin Danıştay denetiminden geçen kararında da Belediyenin bu görüşünün benimsendiği görülmüştür. Anayasa Mahkemesince incelenecek temel mesele dar gelirli olma şartının kanuni dayanağının bulunup bulunmadığıdır." şeklindeki cümleler ile dar gelirli olma şartını irdelemiştir.
Kararın devamında;
"İdare Mahkemesinin gerekçesi dikkatli bir şekilde incelendiğinde 2981 sayılı Kanun'daki açık bir hükümden değil Kanun'un gerekçesinden yararlanılarak tespit edilen amacından hareket edildiği görülmüştür. Kanunun gerekçesinin kanunda yer alan hükümlerin anlam ve kapsamının yorumlanmasında dikkate alınması tabiidir. Ancak kanunun gerekçesinden tespit edilen amacından hareketle kanunda açıkça öngörülmeyen bir kısıtlamanın ihdas edilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini zedeleyebilir." cümlelerine yer verilerek idare mahkemesi gerekçesi eleştirilmiş, devamında da;"
"2981 sayılı Kanun'da hak sahibi sayılabilme yönünden imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen yapılarda kat ve daire sayısı bakımından bir ayrım yapılmasına imkân veren herhangi bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde İdare Mahkemesinin yorumunun yeni bir şart ihdası niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümlerin kanun koyucunun muradının, dolayısıyla kanunun olağan anlamının ötesine geçilerek genişletici yorumlara tabi tutulması hukuk devleti ilkesinin bir güvencesi olan öngörülebilirliği zedeler. İdare Mahkemesinin 2981 sayılı Kanun'un imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen yapılar arasında kat sayısı yönünden ayrım yapıldığı şeklindeki yorumunun öngörülebilir olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir." gerekçesiyle ihlal kararı verilmiştir.
Anayasa Mahkemesince tapu tahsis belgesinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı kabul edilmekte ise de, Kanunda zikredilmeyen bir nedenle belgenin iptali halinde mülkiyet hakkı kapsamında konu değerlendirilerek idari yargı tarafından reddedilen dava hakkında ihlal kararı verilebilmektedir. Bu aşamada tapu tahsis belgesinin neden iptal edildiği, bir başka anlatımla, işlemin sebep unsuru önem arz etmekte olup, idari yargı merciilerinde dava açarken sebep unsurunun dikkate alınması gerekmektedir.
Av. Sadi KAYABAŞI