KAYABAŞI

Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Davaları

Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Davaları
Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Davaları

İster kamu isterse özel bir sağlık kuruluşunda olsun sağlık personelinin tıbbi müdahale sırasında  hastaya zarar vermesi durumda, sağlık personelinin sorumluluğu doğmaktadır. Ülkemizde maalesef birçok insan tedavi gördüğü sırada doktor/sağlık personelinin hatası sonucunda zarar görmekte, bazen hata nedeni ile ölüm vakaları yaşanmakta, verilen zarar nedeniyle oluşan tıbbi hasar uzun süren yıllar boyu tedavi edilememektedir. Oluşan zararlara karşı hukuken ne yapılabileceği bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasında:  “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”  denilmekte, Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrasında ise;

"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler." cümlesine yer verilmektedir.

11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinin birinci fıkrasında:

 “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” kuralına yer verilmektedir.

17. 1/2/1999 tarihli Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. Maddesinde ise:

 “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.

Acil durumlar ile hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Hekim temsilcinin izin vermemesinin kötü niyete dayandığını düşünüyor ve bu durum hastanın yaşamını tehdit ediyorsa, durum adli mercilere bildirilerek izin alınmalıdır. Bunun mümkün olmaması durumunda, hekim başka bir meslektaşına danışmaya çalışır ya da yalnızca yaşamı kurtarmaya yönelik girişimlerde bulunur. Acil durumlarda müdahale etmek hekimin takdirindedir. Tedavisi yasalarla zorunlu kılınan hastalıklar toplum sağlığını tehdit ettiği için hasta veya yasal temsilcisinin aydınlatılmış onamı alınmasa da gerekli tedavi yapılır.

Hasta vermiş olduğu aydınlatılmış onamı dilediği zaman geri alabilir.” düzenlemesi yer almaktadır. 

18. 1/8/1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 15. maddesinin, 8/5/2014 tarihli değişiklikten önceki hâli şöyledir:

“Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbî işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbî müdahale usûlleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçlan ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir.

Sağlık durumu ile ilgili gereken bilgiyi, bizzat hasta veya hastanın küçük, temyiz kudretinden yoksun veya kısıtlı olması halinde velisi veya vasisi isteyebilir. Hasta, sağlık durumu hakkında bilgi almak üzere bir başkasına da yetki verebilir. Gerek görülen hallerde yetkinin belgelendirilmesi istenilebilir.”

Yönetmeliğin “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinin, 8/5/2014 tarihli değişiklikten önceki hâli şöyledir:

 “Rıza alınırken hastanın veya kanunî temsilcisinin tıbbî müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbî müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbî işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbî işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik'te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlâl edilmemesi için azamî ihtimam gösterilir.”

Doktorların tedavi amacıyla gerçekleştirdiği her türlü faaliyeti ifade eden tıbbi müdahale, doktor ile hasta arasındaki bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabileceği gibi herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın gerçekleştirilmiş bir tedavi faaliyeti de söz konusu olabilir. 

 Teşhis hatası, tedavi hatası, tıbbi standarttan sapma, müdahalenin yapılmaması veya geç yapılması, hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, ilaç dozunun yanlış ayarlanması, hatalı enjeksiyon, hatalı ilaç uygulama, hatalı operasyon vb gibi uygulamalar doktor sorumluluğunu doğurmaktadır.Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere ilke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur .

Sağlık personelinin hatası yada kusuru nedeniyle zarar gören ilgililer  tedavi giderleri ve çalışma gücünün kaybından ya da azalmasından doğan zararların tazmini için dava açabilecekleri gibi hastanın ölmesi halinde ise hasta yakınları tarafından destekten yoksun kalma zararı, cenaze giderleri ve ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün yitirilmesinden ya da azalmasından doğan kayıplar için dava açılabilecektir. 

Ayrıca, kusurlu tıbbi müdahale sonucunda zarar gören hasta veya ölen hasta yakınları duydukları acı, elem, üzüntü nedeniyle manevi zararlarının giderilmesini de talep edebilmek amacıyla maddi tazminat yanında manevi tazminat da talep edebilirler.

Kusurlu tedavi kamuya ait bir sağlık tesisinde (devlet hastanesi, sağlık ocağı, aile sağlığı merkezi, üniversite hastanesi vb)  meydana gelmişse maddi ve manevi tazminat talepleri için ilgili kamu kurumuna (TC Sağlık Bakanlığı, üniversite ise Rektörlük) karşı dava açılacak, özel bir sağlık kuruluşunda meydana gelmiş ise özel sağlık kuruluşu ile tedaviyi uygulayan doktora karşı adli yargı merciilerinde dava açılacaktır. 

İster adli yargı isterse idari yargıda görülsün, doktor kusuru bulunup bulunmadığı konusunda mahkemelerce Adli Tıp Kurumundan rapor istenilmekte, bu raporlar ile kusurun varlığı/yokluğu konusunda karar verilmektedir. Anayasa Mahkemesinin son dönemde bireysel başvuru ile verdiği birçok kararda, ATK raporları ve bunları esas alan yargı merciileri kararları eleştirilmektedir.

Anayasa Mahkemesine göre "Hukukumuzda hasta hakları, tıbbi işlemlerden önce kişilerin bu işlemler ve sonuçları hakkında aydınlatılması yükümlülüğü ve Sağlık Bakanlığının tıbbi hizmetler sunan kurumlar üzerindeki denetim görevi konusunda oldukça ayrıntılı ve yeterli düzenlemelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu düzenlemelerin teorik olarak mevcut olması yeterli olmayıp Anayasa'nın 17. maddesindeki güvencelerin sağlanabilmesi için pratikte de etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir"

Yüksek Mahkeme;

"ATK tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda enjeksiyonun tıbben bilinen birtakım komplikasyonları olduğu açıklanmasına karşın bu riskler hakkında başvurucuyu aydınlatma yükümlülüğüne ilişkin bir değerlendirme bulunmamaktadır."

"Sonuç olarak başvurucunun vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlığın ilgili doktor ve hemşirenin kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı bakımından olaya özgü koşulların incelenmediği, somut bulgulara dayalı yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır"

"Sonuç olarak başvurucuya uygulanan enjeksiyonun yapılış tekniği bakımından hatalı olup olmadığı konusunda somut bulgulara dayalı yeterli bir gerekçe derece mahkemesince ortaya konulamadığı, başvurucunun iddialarının yeterli bir şekilde tartışılıp karşılanmadığı, dolayısıyla kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin gereklerinin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır." gibi cümleler ile derece mahkemelerinin yeterli inceleme ve araştırma yapmadan verdiği kararlar hakkında ihlal kararları vermektedir. 

Doktor kusuru nedeniyle birçok hastanın yeni bir tedaviye muhtaç kalması yada hayatını kaybetmesi olası olduğu gibi usun süreli sakatlık halleri de sıkça görülebilmektedir. Doktor kusuru bulunduğu düşünülüyorsa tedavi alınan sağlık kuruluşu (kamu/özel) dikkate alınarak maddi manevi tazminat taleplerinde bulunulacağı gibi ilgili saplık personeli hakkında da suç duyurusu yapılabilecektir. Anayasa Mahkemesinin son yıllarda bireysel başvuru ile verdiği kararlarda konu  tüm titizliği ile incelenmekte olup, idareye yada doktora atfı kabil en küçük kusurların bile tazminat doğurabileceğine vurgu yapılmaktadır.


Av. Sadi KAYABAŞI 


Paylaş:
Son Blog Yazıları
18 Kasım 2024 Pazartesi
6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 54. maddesinde; ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının cebren tahsil olunacağı, 55. maddesinde; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 15 gün içinde ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olu...
15 Kasım 2024 Cuma
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10'uncu maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenl...
14 Kasım 2024 Perşembe
Anayasanın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararıamacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmü yer almaktadır.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolü'nün "Mülkiyetin korunması...